Düşünelim…
Mustafa Kemal hiç doğmamış. Selanik’te o küçük evin ışığı hiç yanmamış. Samsun’a çıkan o kararlı bakış hiç olmamış.
Anadolu işgal altında, İstanbul’un sokaklarında yabancı postalları. Meclis yok, cumhuriyet yok, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” cümlesi yok. Ve biz hâlâ “tebaa”yız.
Yıllar geçmiş, 2025 olmuş. Ama ülke hâlâ bir imparatorluğun yorgun gölgesi. Belki adı “Küçük Asya Mandası”, bir kısmı İngiliz idaresinde, bir kısmı Yunan hâkimiyetinde, doğusunda Fransız etkisi. İstanbul’da sömürge bankalarının tabelaları, Anadolu’da yabancı bayraklar. Ve biz, kendi toprağımızda kiracı gibiyiz.
Okuma yazma bilmeden özgür olunur mu? Sokaklarda tabelalar Arap alfabesiyle, kimse okuyamıyor. Okul yok, öğretmen yok; köylerde hâlâ “medrese” tek otorite.
Kız çocukları evleniyor, oğlan çocukları askere gidiyor; ama kimse “vatan” nedir, “özgürlük” ne demektir bilmiyor. Kadın, toplumun sessiz figürü. Gazeteler sansürlü, radyolar işgal güçlerinin dilinde.
Atatürk olmasaydı, “Türk milleti” diye bir kavram da olmazdı. Çünkü o, etnik bir isimden öte, bir var olma iddiasıydı. “Biz varız” diyebilme hakkını, toprağın altına düşen binlerce isimsiz insanla birlikte kazandık. Ama o sesi bir araya getiren, yön veren, anlam katan bir liderdi.
*****
O olmasaydı...
Lozan bir hayalden öteye gidemezdi, bu topraklar bizim diyemezdik.
Cumhuriyet doğmazdı, halk iradesi zincirlerinden kurtulamazdı.
Laiklik olmazdı, inanç yine tahtların gölgesinde kalırdı.
Harf Devrimi yapılmazdı, düşünceler karanlıkta susardı.
Kadınlar olmazdı, eşitlik yalnızca bir dilek olarak kalırdı.
Ve bugün…
Düşüncenin ışığıyla üniversite amfilerini dolduran gençler,oy pusulasına iradesini işleyen kadınlar, kendi dilinde gerçeği kaleme alan gazeteciler…
Hepsi, bir zamanlar “bir millet uyanabilir” diyerek karanlığa meydan okuyan o inancın çocuklarıdır. Bir fikirden doğan dirilişin, bir yürekten büyüyen umudun mirasçılarıdır.
O olmasaydı…
Belki hâlâ yaşıyor olurduk, ama başkalarının hikâyesinde figüran gibi.
Kendi kaderini yazamayan, başkasının not defterine sığdırılmış bir halk…
*****
Atatürk sadece bir dönem değil, bir yöntemdir. “Akılla, bilimle, cesaretle” düşünmenin adı. Bir ulus, liderine değil, o liderin açtığı yola sahip çıkarsa yaşar. O yüzden 10 Kasım, bir “veda” değil, bir “hatırlama dersi”dir.
Her 10 Kasım’da sirenler çalınca, yalnız geçmiş değil, gelecek de sorar: “Peki, sen olmasan?”
Bu kez soru bize dönüktür. O olmasaydı ne olurdu diye değil, biz olmazsak ne olur diye düşünme vaktidir.
Yorumlar
Kalan Karakter: