Eski Türk inancında doğa yaşamın özü, orman ve ağaçlar ise kutsal varlıklardı. “Kozmik Ağaç” ya da “Hayat Ağacı”, üç alem arasında köprü oluşturan evrenin ekseni olarak görülürdü; kökler yeraltına, gövde dünyaya, dalları göğe uzanırdı.
Sonsuz gücü olduğuna inanılırdı ağaçların. Tıpkı Dede Korkut’un dediği gibi:
“Başına doğru baksam, başsız ağaç,
Dibine doğru baksam, dipsiz ağaç.”
Her ormanın bir ruhu olduğu düşünülürdü. Gürültüden hoşlanmayan orman ruhlarını rahatsız etmemek için av sırasında sessizlikle hareket edilirdi.
Ağacın ruhuna zarar vermek, kutsala saygısızlıktı. Büyüyüp olgunlaşmamış bitkiler kesilmez, üzerine yıldırım düşen ağaç uğurlu kabul edilirdi. Kayın ağacı özellikle Umay Ana’nın yeryüzündeki sembolü sayılır, dini törenler onun altında yapılır, adaklar adanır, ağaca çaput bağlanıp dilekler dilenirdi.
*****
Onların torunları olan bizler, hala ağaçla ilişki içindeyiz. Doğumdan ölüme kadar hem de. Ağaç, önce bir beşiktir insan için, sonra bir mezar. Tahta mezar, toprağa yerleştirilirken, başucunda ve ayak ucunda bir ağaç olmasına özen gösterilir.
Ancak son on yıllarda yaşadıklarımız, ne bugünün ne de dünün inancına uymayacak biçimde, bir doğa katliamına dönüştü.
Maden ocakları açmak, daha doğrusu yabancı yatırımcının maden ocağı açmasını sağlamak, otel yapmak, bina dikmek için ormanlarımızı hepimizin gözü önünde cayır cayır yakıyorlar. İçindeki sayısız canlıyla birlikte hem de…
Bir imzayla, yılların ormanına “sen artık orman değilsin” deniliyor. Bu imzayla o orman, içindeki börtü böcek, kuşlar, sincaplar… yok oluveriyormuş gibi!
*****
Hukuk, bu tür kararların önüne geçmek için var. Nitekim Anayasamızın 169. Maddesi çok açık: “Ormanların korunması, genişletilmesi, ormanlara zarar verecek faaliyetlerin yasaklanması devletin görevidir.”
Ancak hukuk yok artık ülkemizde. Ormanları korumak anayasal görevi olan devlet, tek imzayla Anayasa’ya aykırı davranıyor. Gerekçede “kamu yararı” deniliyor ama bir bakıyoruz kamuyla hiç ilgisi yok, ayrıcalıklı bir azınlığa fırsat sağlamayı amaçlıyor sadece.
Hukuğu yok sayabilirsiniz, ya bilimi?
Ekoloji bilimi, ormanın yalnızca ağaçlardan ibaret olmadığını söyler. Orman, su döngüsünü düzenleyen, toprağı erozyondan koruyan, karbon yutan, bölgesel iklimi dengeleyen canlı bir sistemdir. Türkiye’de orman alanlarının parçalanması üzerine yapılan akademik çalışmalar, bu tür kararların orman bütünlüğünü bozduğunu, yangın riskini artırdığını ve biyolojik çeşitliliği geri dönülmez biçimde yok ettiğini ortaya koyuyor. Yani ormanı küçültmek, sadece alan kaybı değil, kalan ormanların da daha kırılgan hale gelmesi demek.
*****
Hadi bilimi de yok saydınız diyelim, gerçek değişecek mi? Böylesi yanlış ve tehlikeli kararların sonuçları ne olacak?
Söyleyeyim…
Su kaynakları azalacak, göller kuruyacak, barajlar artık dolmayacak.
Kuraklık artacak.
Toprak kaymaları ve seller daha sık yaşanacak.
Tarımsal üretim azalacak, gıdaya ulaşmak zorlaşacak.
Orman yangınlarının sayısı ve şiddeti artacak, yangın mevsimleri uzayacak.
Bütün bunların sonucunda daha yoksullaşacağız, daha az yaşanabilir bir ülkeye sahip olacağız.
İşte bugün “orman değil” denilen yerler, aslında çocuklarımızın yarın için sigortasıdır. Onların soluyacağı hava, içececeği su, yiyeceği ekmek, otlatacağı hayvan, bugün yakılan ve yok edilen ormanlara bağlıdır.
Yorumlar
Kalan Karakter: