Sanki zoraki bir gülümseme vardı yüzlerinde… Salı Grubu’nun yüzlerce konuğu içinde, kendisi değil ama işi en sevimsiz olandı; “varlık yönetim şirketi genel müdürü”. Salondakiler, anlattıklarını, “Allah ellerine düşürmesin” diye düşündüklerini belirten yüz ifadeleriyle dinlediler.
Çağlar Şendil, geçen yıl kurulmuş bir varlık yönetim şirketinin genel müdürü. Bu tür şirketlerin neden var olmasını gerektiğini anlattı, ama dinleyicilerini pek ikna edemedi sanırım. Hele ki patronunun bir Amerikalı olduğunu öğrendikten sonra, bu tür şirketlere duyulan antipati daha da artmış gibi görünüyordu.
Her duruma uygun fıkra haznesi geniş Giray Ercenk, birkaç fıkrayla yumuşatarak anlattı, kendi deyimiyle “şeytani bir iş” dediği borçların varlık yönetim şirketlerince tahsil edilmesi işini.
Bir başkası, yabancı sermayenin, borçlu vatandaşın karşısına dikilmesinin uzun dönemli bir planın sadece bir parçası olduğunu söyledi.
Başkan Koç, ortamı yumuşatmak için, bu durumun, kesilen bir etin işe yaramayan bağırsaklarının başkalarına verilmesi olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi; hemen bir itiraz yükseldi: “Bağırsakları bırakıp eti alıyorlar.”
Bir borçlu olarak herhangi bir varlık yönetim şirketiyle masaya oturmamış olanlar bile, bu şirketlere, böylesine kuşku ve kafalarında binlerce soruyla bakıyorsa; bu şirketlerin portföyüne girmiş borçlu vatandaşlar ne hissediyor diye düşündüm. Yanıtı internette bulmak hiç de zor olmadı…
* * * * *
Binlerce şikayet var internette. Özellikle de varlık yönetim şirketlerinin ‘call center’larında çalışanlar hakkında… Kimi zaman günde yirmi kez aradıklarını, sayısız mail ve telefon mesajı gönderdiklerini, ulaşabildikleri tüm aile üyelerini arayıp borcun ödenmesini istediklerini, tehdit yağdırdıklarını, hapisle korkutmaya çalıştıklarını söylüyor borçlular. Canından bezmiş vatandaş, zar zor borcunu ödedikten sonra da, borcu olmadığına dair belge almak için aylarca uğraşıyor. Bıkmış vatandaş, lanet yağdırıyor. Haksız da değil. Sayın Şendil, kendi firmalarının uzlaşma yöntemine öncelik verdiğini söylüyor; ama bu tür şirketlerin bir çoğu ‘tahsilat mafyası’ gibi çalışıyor.
Ancak, suçlu sadece varlık yönetim şirketleri mi? Tüketim alışkanlıklarımızı, kapitalizmin hızlı üretimine uygun olarak değiştirmemize neden olan tüm ‘beyin yıkama’ araçları; zorla elimize sayısız kredi kartı tutuşturan ve Avrupa’nın en çok kart kullanan ülkesi haline gelmemize neden olan, cazip kredilerle borçlandıran bankalar; ekonomi üzerindeki denetimini giderek azaltan hükümetler; yanlış dış politikalar sonucunda küçük esnaftan büyük sanayiciye kadar her üretken kesimi iflasın eşiğine getirenler… Ya da yanlış ama yaygın bir deyimle ‘vahşi kapitalizm’in hiç mi suçu yok? Ya sorgulamadan bu çirkin düzenin bir parçası olmayı kabul eden bizlerin?..
* * * * *
Sevgili Giray Ercenk, sayın Şendil’in anlattıklarını şaşkınlık içerisinde dinledikten sonra, konuya, Ali Koç’un G20 Zirvesi’nde dile getirdiği çok ses getiren o sözleriyle nokta koydu: “Gerçek sorun kapitalizmdir ve ortadan kalkması gerekir.” “Hangi şirket daha zalim” tartışmasıyla konunun boyutlarını daraltmak yerine, soruna böylesine geniş bir açıdan bakmak şart gerçekten de.