İflas, iflasa tabi olan kişilerin (gerçek ve tüzel kişi tacirler, tacir olmamakla birlikte Ticaret Kanunu ve özel kanunlarla iflasa tabi olduğu kabul edilen kişiler) borçlarının ödenmesini sağlamak bakımından alacaklılara tanınmış özel bir takip yöntemidir. Diğer takip yollarında borçlu olan kişinin sadece belli bir alacaklıya olan borcunun tahsili için malvarlığının yeterli olan kısmı cebri icraya tabi kılınmışken, iflasta borçlunun tüm alacakları muaccel (vadesi gelmiş) hale gelir ve sahip olduğu malvarlığı kurulacak olan iflas masasına dâhil edilir.
İflas, alacaklılar tarafından başlatılan bir takip ve sonrasında Ticaret Mahkemesinde açılacak bir dava ile ya da kanunun öngördüğü hallerde herhangi bir takip olmaksızın doğrudan Ticaret Mahkemesi’nde açılacak dava ile gerçekleşir.
Ancak İcra ve İflas Kanunu, bazı özel durumlarda borçlunun bizzat kendisinin de iflas talebinde bulunabileceğini kararlaştırmıştır. Hatta İcra ve İflas Kanununun 178/3 maddesi uyarınca iflasa tabi olan borçlu borca batık olması halinde iflasını istemek zorundadır.
İcra ve İflas Kanunu’nun 179. maddesinde sermaye şirketleri ile kooperatiflerin borçlarının aktifinden fazla olduğu idare ve temsil ile vazifelendirilmiş kimseler veya şirket ya da kooperatif tasfiye hâlinde ise tasfiye memurları veya bir alacaklı tarafından beyan ve mahkemece tespit edilirse, önceden takibe hacet kalmaksızın bunların iflâsına karar verileceği hüküm altına alınmıştır.
Genel kural, böyle bir finansal durumdaki sermaye şirketinin iflasına karar verilmesidir. Ancak borca batık olmakla birlikte sermaye şirketi ile kooperatiflerin mali durumlarının düzeltilebilmesi ihtimalinin bulunması ve bu konuda bir iyileştirme projesinin mahkemece kabulü halinde uygulanan, sermaye şirketini yaşatmaya yönelik bir formül olan iflas erteleme karşımıza çıkmaktadır.
İflas erteleme geçmişte de hukukumuzda yer almasına rağmen 2003 senesinde İcra ve İflas Kanunu’nda yapılan değişiklik sonrasında yaygın olarak uygulanmaya başlamıştır. Ancak uygulamada yaşanan pek çok aksaklık, borçlu şirketi yaşatarak alacaklıları korumak amacı dışına çıkılmasına, kötü niyetli borçluların alacaklarından kurtulma yöntemi olarak kullanılmasına neden olmuştur.
Bu kapsamda 15.07.2016 tarihinde kabul edilen 6728 sayılı Torba Yasa ile yapılan değişikliklerle İcra ve İflas Kanunu’nun 179 ve devamı maddelerindeki iflas erteleme kurumu daha kapsamlı olarak düzenlenmiştir. Bu kanunun gerekçesinde aynen şöyle denilmektedir:
“İflasın ertelenmesi kurumu, hukukumuzda kavram olarak daha önce de mevcut olmak birlikte, 2003 yılında İcra ve İflas Kanununda 4949 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle ağırlıklı olarak uygulanmaya başlanmıştır. 4949 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten sonra konkordato kurumu işlevsiz kalmış ve iflasın ertelenmesi kurumu birden bire yoğun bir ilginin konusu olmuştur. O kadar ki, son birkaç yıldır kurumun asıl amacından saptırıldığı ve mecrasından tamamen çıkarak hiçbir şekilde amaca hizmet etmediği şeklinde eleştirilen dile getirilir olmuştur. İflasın ertelenmesi kurumu borçlu ile alacaklıların menfaatleri ve hatta milli ve bölgesel menfaatler arasında hassas bir dengeye dayanmaktadır. Ancak bu kurum son yıllarda tamamen borçlunun menfaatlerini gözeten ve alacaklıların menfaatlerini dikkate almayan bir görünüme büründüğünden, dengenin tekrar kurulması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır.”
Bu değişikliklerden sonra iflas erteleme daha güvenilir bir şekilde uygulanmaya başlanmıştır. Bir kere iflas erteleme talebinde bulunulduktan sonra Mahkeme yönetim organının yerine geçmesi ya da yönetim organı kararlarını veya işlemlerinin bir kısmını veya tamamını onaylaması ve ayrıca envanter işlemlerini başlatarak kontrolü altında yürütmesi için yeterli sayıda kayyım atayacaktır. Mahkeme atama kararında kayyım ya da kayyımların görevini tam olarak belirler. Kayyım, mahkemece uygun görülecek sürelerde, sermaye artırımı ödemelerinin gerçekliği ve bunların kullanım yerlerini de gösterecek şekilde şirket veya kooperatifin faaliyetleri hakkında rapor verir.
İflas erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna (kamu alacaklarının tahsilini sağlayan kanun) göre yapılan takipler de dâhil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz ve evvelce başlamış takipler durur, ihtiyati tedbir ile ihtiyati haciz kararları uygulanmaz; bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetler işlemez. Kanun, iflas erteleme kararı ile takip yapılamaması ya da yapılan takiplerin durmasına iki istisna getirmiştir. Bunlardan ilki, taşınır, taşınmaz veya ticari işletme rehniyle temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir; ancak bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı gerçekleştirilemez. İkinci istisna ise işçi alacakları bakımından haciz yoluyla takip yapılabilmesidir.
Bu hükümden açıkça anlaşılacağı üzere iflas erteleme kararından sonra iflasının ertelenmesine karar verilen şirket hakkında sadece işçi alacakları bakımından genel haciz yoluyla takip yapılabilir.
Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılabilmekle birlikte, (ki bunlar taşınır rehni, ticari işletme rehni veya ipoteğin para çevrilmesidir) bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı gerçekleştirilemez. Bu noktada belirtilmesi gereken bir diğer husus da alacaklı alacağını rehinli taşınmazın satış bedelinden tahsil edeceğinden ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip türünde haciz aşaması bulunmamaktadır. Yani ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatmış olan alacaklı borçlunun üçüncü şahıslardaki hak ve alacaklarına haciz uygulayamaz.
Son olarak belirtelim ki; 31.07.2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan 669 sayılı KHK’nın 4. maddesi ile Olağanüstü Hal (OHAL)’in devamı süresince İcra ve İflas Kanunu’nun 179. maddesi uyarınca sermaye şirketleri ile kooperatifler tarafından iflasın ertelenmesi talebinde bulunulamayacağı, bu yönde yapılan taleplerin mahkemelerce reddedileceği düzenlenmiştir. 01.09.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 673 sayılı KHK’nın 10/3 maddesi ile bu konuda yapılan değişiklikle OHAL’in ilanından itibaren ve devamı süresince iflasın ertelenmesi talebinde bulunulamayacağı, bu yönde yapılan taleplerin mahkemelerce iflasa ilişkin araştırma yapılmaksızın derhal reddedileceği düzenlemiştir. Olağanüstü Hal devam ettiği sürece iflas erteleme talep edilemeyecek, talep edilmesi halinde de mahkemece herhangi bir araştırma yapılmaksızın talep reddedilecektir.