Onlar hem asker, hem doktor…
Bir ellerinde silah, bir ellerinde neşter… Gerektiğinde can kurtarır, gerektiğinde çatışmaya girer. Askerle birlikte, cephede yetişirler.
Onları kar altındaki dağlara, alev gibi çöllere gönderirsiniz. Bir gemiye koyar, dünyanın öteki ucuan gönderir, aylarca küçücük odalarda yaşatır; gerektiğinde, dalgaların beşik gibi salladığı gemide neşter kullanmasını sağlarsınız.
‘Harp cerrahisi’ ve ‘harp yaralanmaları’ denen kavramları onlar bilirler. Kurşun yarasını, roket yarasını, şarapnel yaralanmalarını, bomba nedeniyle uzuv parçalanmalarını ameliyat ve tedavi etmek çok fazla deneyim gerektirir. Hele ateş altındayken… Her sivil doktor bunları yapamaz; askeri doktorlar bunun için eğitilmiş, hazır edilmişlerdir.
Askerin psikolojisinden anlar, iyileşme sürecinde tam destek verirler.
* * * * *
Bütün bunları gerçekleştirebilmek için askeri tıp fakültelerine ve askeri hastanelere ihtiyaç vardır.
Askeri doktorlar, savaş ve doğal afetler dahil, her tür durumda hazırlıklı olmak üzere eğitilirler. Sivil tıp fakültelerinde bu eğitim verilmez, verilemez.
Askeri hastaneler, savaş durumları için kurulmuştur. Sivil hastanede yaralı asker tedavi edilemez. En gelişmiş donanıma sahip olsa - ki taşra hastaneleri genellikle böyle değildir - güvenlik sorunu vardır. Bir askeri doktor, Diyarbakır’daki bir sivil hastanede, PKK’ya sempati duyduğu için yaralıya kan verdirmeyip şehit olmasına neden olan personel olduğunu anlatıyor örneğin…
* * * * *
Dünyada her ordunun mutlaka askeri doktoru ve askeri sağlık sistemi vardır. Savaş ve çatışma tehdidi olmayan ülkelerde bile askeri sağlık sistemi son derece önemliyken; bizim gibi ateşle çevrili bir coğrafyada bulunan, içeride ve dışarıda terörle mücadele eden, yurt dışında asker bulunduran Türkiye’deki bu “sivilleşme merakı” niye ki?
Buyurun sivilleştik…
Askeri hastaneye gelen yaralı askerlerin isimleri açıklanmaz, askeri kurallar çerçevesinde, güvenliğini de sağlayacak biçimde tedavi edilir. Afrin’de yaralanan askerlerimizin isimleri, internette dolaşıyor.
Askerler sivil zevk zincirinin daha yavaş olması nedeniyle, daha donanımlı hastanelere geç sevk ediliyorlar.
Bir günde onlarca yaralı geliyor; hastanede el ayağa dolaşıyor, kimi zaman gerekli tedavi hızla sağlanamıyor. Oysa örneğin GATA’ya, PKK ile mücadelenin en sert zamanlarında, yüzlerce yaralı gelirdi ve hepsi gereken tedaviyi hakkıyla alırdı.
* * * * *
Afrin operasyonu, askeri sağlık sistemini alt üst etmenin önemini net bir biçimde ortaya koydu.
Yaralı askerlerin getirildiği Kilis ve Hatay’daki hastanelere, GATA kökenli askeri doktorlar gönderiliyor. Hani sivil doktorlar yeterliydi?
Bugün Türkiye’de yaklaşık 180 adet askeri doktor varmış, yenilerini yetiştirmekten vazgeçtiniz. Ya başka bir sınırımızda daha çatışma çıkarsa? Örneğin, bir gün “Eyyy Çipras” denilir de Batı’da da bir cephe açmak zorunda kalırsak? Ya yarın daha büyük savaşların ortasında kalırsak? O zaman, kim tedavi edecek yaralı askerlerimizi? Bugün askeri sağlık sistemini beslemezseniz, yarın ne yapacaksınız?
* * * * *
Savunma Bakanlığı, askeri sağlık sistemini ortadan kaldırmanın yaşamsal bir hata olduğunu anlamış görünüyor; gençleri ‘tabip subay’ olmaya çağırıyor. İnternette yayınladığı videosunda şunları söylüyor: “Askeri hekimlik, tıp ilmine şeref demek, şan demek. Cihana ışık saçan yüce bir irfan demek. Savaşta ve barışta, dost düşman ayırmadan, tutuşan gönüllere su veren umman demek… Vizyonuyla geleceğe, dayanıklılığıyla her şarta, donanımıyla her duruma, disipliniyle liderliğe, birikimiyle komutanlığa hazır, geleceğin tabip subayları…”
Siz askeri sağlık sistemini sivilleştirirken biz de tam bunu söylüyorduk!