Türkiye yıllardır tuhaf bir zaman tünelinde yaşıyor. Saatler “enerji tasarrufu” adına ileri alındı ama tasarruf edilen şeyin elektrik değil, toplumun uykusu olduğu acı bir kesinlik kazandı. Güneş doğuyor ama biz onu görmüyoruz; çünkü kendimizin olmayan bir meridyene zincirlemiş durumdayız.
Coğrafya derslerinden hatırlarız: Türkiye doğal olarak 30° Doğu meridyeni üzerinden zamanı ayarlaması gereken bir ülke. Ama ne hikmetse biz 45° Doğu meridyenine göre saatlerimizi ayarladık. Türkiye’den bile geçmeyen bir meridyene! Yani saatimiz doğuyu gösteriyor ama nüfusun büyük kısmı batıda yaşıyor.
*****
Bu hikâyenin kilometre taşlarından biri de AKP eski Antalya Milletvekili Sadık Badak’ın 2008’de Meclise sunduğu öneri... Badak, Türkiye’nin doğu-batı eksenindeki genişliğini gerekçe göstererek kalıcı yaz saatinin iş verimliliğini artıracağını savunuyordu. Aradan yıllar geçti ve kendisi 2025’te yayımladığı makalesinde bu görüşünün kanıtlandığını, turist harcamalarının arttığını, doğu illerinde yeni işyeri sayılarının yükseldiğini, ihracatın canlandığını dile getirdi. Tablo renkliydi, grafikler yükseliyordu.
Kâğıt üzerinde kulağa hoş gelen veriler… Ama insan ister istemez düşünüyor: Bu “verimlilik”, sabah gün ışığını göremeden okula giden çocukların, karanlıkta servise binen işçilerin, gözünü açmadan direksiyon başına geçen şoförlerin hayatında nasıl bir karşılık buluyor?
Uykusuzluk arttı, okul başarıları düştü, psikolojik yorgunluk yaygınlaştı. Gece karanlığında başlayan günler toplumun ritmini bozdu. Karanlıkta işe başlamak da değil mesele; güneşle inatlaşmanın bıraktığı o bitmeyen sersemlik…
*****
Güneş, milyon yıldır kendi saatine sadık. Bozulmayan tek saat o. Ama Türkiye, astronomiyle değil, “güneşi biraz daha erteleyebilir miyiz?” hesabıyla yol almaya çalışıyor. Milyonları sabah karanlığına mahkum ederek…
Belki de sorun karanlık değil, ona bu kadar kolay alışmamızdır.
Yorumlar
Kalan Karakter: