Geçtiğimiz günlerde gazeteci İsmail Arı’nın BirGün’de yayımladığı haber, Türkiye’nin bir kez daha aynaya bakmasını zorunlu kılıyor. Habere göre, 12 yaşındaki bir kız çocuğunu istismar ettiği gerekçesiyle tutuklanan ve sadece 69 gün sonra serbest bırakılan Müftü İshak Yıldırım, Diyanet tarafından yeniden “vaiz” olarak göreve iade edildi. Skandal niteliğindeki bu kararda, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın da imzası bulunuyor.
Bu bir münferit vaka değil. Türkiye’nin utanç arşivinde yer alan onlarca, yüzlerce benzer olaydan yalnızca biri. Üstelik bu olaylar sadece bireylerin değil, kurumların da sicilini ortaya koyuyor.
*****
Çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarının failleri arasında din adamları, tarikat mensupları ya da “maneviyat rehberleri” sıfatı taşıyan isimlerin artıyor olması tesadüf değil. Bu kişiler genellikle ya hiç yargılanmıyor ya da kamuoyu baskısı sonucu kısa süreli tutuklamalardan sonra serbest bırakılıyor. Dahası, bazıları kaldıkları yerden görevlerine devam ediyor.
Hatırlayalım:
• 6 yaşındaki H.K.G. vakasıyla Türkiye ayağa kalkmıştı. Annesi tarafından zorla evlendirilip yıllarca sistematik istismara uğrayan bir çocuk… Fail tarikat bağlantılıydı. Davanın üzerine giden kadın gazeteciler ise hedef gösterildi.
• Konya’da bir Kur’an kursunda 45 çocuğa cinsel istismarda bulunduğu belirtilen öğretici sadece birkaç yıl hapis yattı. Kursun bağlı olduğu dernek hiçbir yaptırımla karşılaşmadı.
• 2016’da Ensar Vakfı’na bağlı yurtlarda 45 erkek öğrenciye yönelik istismar davası açıldı. O dönem Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, “bu olay Ensar’a mal edilemez” demişti.
****
Hukuk devletinin temel ilkesi, suçun failine değil fiiline göre yargılanmasıdır. Ancak Türkiye’de çocuklara istismar söz konusu olduğunda, fail “din adamıysa” sanki zırh kuşanmış gibi. Yargı reflekslerini yitiriyor, kararlar ideolojik ya da politik bağlamlara sıkışıyor.
Bu durumda devletin üç temel kurumu yargı, eğitim ve din sorgulanır hale geliyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, bu tür suçlara karışan personel hakkında gereğini yapmadığında yalnızca dini değil, laik hukuk sistemini de zedeliyor.
Diyanet’in son kararı, yalnızca bir atama değil; aynı zamanda devletin çocuk istismarı konusundaki tutumuna dair bir beyanattır: “Biz dini değil, çocukları yargılamayı tercih ediyoruz.”
Bu ülkede çocukların güvenliğini sağlayamayan bir devletin bekasını, adaletini ya da ahlakını kimse savunamaz. Laik hukuk devleti, failin sıfatına, kurumun kutsallığına göre eğilip bükülmez. Eğiliyorsa, çürümüş demektir.
Yorumlar
Kalan Karakter: