Yargıçların cübbelerinde düğme yoktur. Kimsenin, ama hiç kimsenin karşısında düğme iliklemeyeceklerinin, hiçbir güç karşısında eğilmeyip yargıyı bağımsız kılacaklarının, adaleti her koşulda sağlayacaklarının simgesidir bu. Ancak öyle günler yaşıyoruz ki, azımsanmayacak sayıda yargıç, düğmesiz cübbelerini, siyasiler karşısında elleriyle kapatarak yargının bağımsızlığına ağır darbe vuruyorlar.
Son dönemlerde alınan bazı kararlar, bunun en belirgin örneklerini sergiliyor ne yazık ki. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, 21 Ocak’tan bu yana, hakkında nasıl bir suçlama olduğunu bile bilmeden tutuklu. Sayıları her gün değişen yaklaşık 300 öğrenci, Anayasa’ya uygun bir biçimde gösteri haklarını barışçıl bir biçimde kullandıkları için, Silivri Cezaevi’nde tutuklu. Sınavlarına bile girmelerine izin vermeyerek, bu gençlerin gelecekleriyle oynanıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi soruşturması çerçevesinde çok sayıda insan tutuklu. Bunlardan biri, ülkenin en büyük muhalif partisinin cumhurbaşkanı adayı. Mahir Polat, ciddi sağlık sorunları yaşadığı halde tutukluluğu sürdürülüyor. Tayfun Kahraman, MS gibi ciddi bir hastalığı olmasına rağmen, tutukluluğu devam ediyor.
Bütün bu örnekler, Türkiye’de tutukluluğun bir cezaya dönüştürüldüğünü gösteriyor. Yargılamaları tutuksuz da sürdürülebilecek insanların neden hapishanede olduğunu açıklayamamak, yargının güvenilirliğini sarsıyor.
*****
Evet, önemli bir soru: Neden tutuklu yargılanıyorlar? Ceza yargılamada tutuksuz yargılama esastır, tutukluluk istisnai bir uygulamadır. Yasalarımıza göre, şüphelinin kaçma veya delilleri karartma riski varsa, ağır bir suç işlemişse (kasten öldürme, cinsel saldırı, uyuşturucu ticareti gibi) tutuklu yargılanabilir. Söz konusu tutukluların hangisi bu kapsama girmektedir? Üstelik yargı, tutuksuz yargılama durumunda, yurt dışı yasağı ve ev hapsi gibi cezalarla şüphelinin kaçmasını engellemektedir.
Bir başka soru, bu kapsama giren birçok insanın, yasanın açık hükümlerine rağmen neden tutuksuz yargılandıklarıdır. Bugün birçok uyuşturucu tacirinin, kara para aklayanların, cinsel taciz ve hatta çocuklara cinsel taciz uygulayanların, birçok katilin tutuksuz yargılandığını tüm kamuoyu biliyor. Bu da, yargıya güvenin bir kez daha sarsılmasına neden oluyor.
*****
Kamuoyunu yaralayan bir konu da, kimi suçluların (tutuklu değil hükümlü, yani suçu sabit olanlar) sağlık nedenleriyle tahliye edilirken; suçlu olup olmadığı bile belli olmayan Mahir Polat, Tayfun Kahraman gibi tutukluların neden tahliye edilmediği… Oysa Cumhurbaşkanımız, bu konularda çok duyarlı olmalı ki, birçok suçluyu, yetkisini kullanarak affetti. Örnek verelim:
Bir terör örgütü olan Hizbullah’ın askeri kanat sorumlusu Mehmet Emin Alpsoy, 2005 yılında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. İhtiyarladığı gerekçesiyle affedildi. 70 yaşında…
2005’te ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan Hizbullah terör örgütü üyesi Şehmus Alpsoy, sürekli hastalık nedeniyle affedildi.
Hizbullah terör örgütü üyesi olduğu için 1998’de müebbet hapis cezası alan Hamit Çöklü, yine sürekli hastalık nedeniyle serbest bırakıldı.
Madımak Oteli yangını nedeniyle tutuklu bulunan iki kişi de Cumhurbaşkanı tarafından affedildi.
Örnekler çok, bu yazıya sığmaz. Bu suçlular sokaklara salınırken, suçlu olup olmadığı belli olmayan tutukluların, anayasal haklarını kullanan siyasiler ve öğrencilerin tutuklu yargılanmaları, toplumun büyük kesiminde ciddi tepkiye yol açıyor. Ancak bundan da önemlisi, modern toplumun temel direği olan ve bir gün hepimize gerekebilecek adalet kavramının ve yargı mekanizmasının ağır hasar almasına neden oluyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: