Antalya’nın sesi, yoruyor artık beni… Şehrin her köşesinde yankılanan okul zilleri, bitmeyen inşaatlar, gece yarısı patlayan egzozlar, hoparlörden yükselen anonslar ve sabahın erken saatlerinden itibaren sokakları dolduran seyyar satıcı sesleri… Gündelik hayatın gürültüsü, bir şehrin kalp atışı olmaktan çıkıp bir sağlık tehdidine dönüşüyor.
Sabah 8.00’de başlayan okul zilleri, yüzlerce metreden duyuluyor. Sanki ders değil, bir savaş başlıyor! Öğrencilerin, öğretmenlerin ve çevre halkının kulak zarını delen bu sesler, günün geri kalanında da yankılanıyor. Avrupa’daki okulların çoğunda ziller kaldırılmışken biz hala megafonla çocuk çağırıyoruz. Yetmiyor, müdürler ellerine mikrofon alıp çocuklarla konuşuyor; bütün mahalle dinliyor. Yaşlıyı, hastayı, uyuyan bebeği, gece çaışanı düşünen yok.
Kepez’de sabahın erken saatlerinde başlayan matkaplar, Muratpaşa’daki beton mikserleri, Konyaaltı’ndaki yüksek sesli müzikli kafeler… Antalya artık dinlenemiyor. Bir de üstüne mahalle aralarında dolaşan seyyar satıcılar ekleniyor: “Patates var, domates var!” diye yankılanan megafonlar, sadece bir sokakta değil, bütün semtte duyuluyor. Bu, geçim mücadelesinin bir parçası elbette, ama sesin bir noktadan sonra işkenceye dönüştüğü gerçeğini değiştirmiyor.
Antalya’nın sabah ve akşam saatlerinde farklı camilerden aynı anda, farklı ölçülerde ve tonlarda yankılanan ezanları da unutmamak gerek. Dini bir çağrı olarak saygı uyandırması gereken ezan, eşzamanlı okunmadığında bir yankı kargaşasına dönüşüyor. Bu durum hem manevi anlamı zedeliyor hem de şehirdeki genel gürültü algısını artırıyor. Diyanet’in merkezi yayın sistemiyle bu uyumsuzluğu düzenlemesi artık bir zorunluluk bence.
*****
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 55 desibelin üzeri sürekli gürültü, kalp-damar hastalıklarını tetikliyor, stres hormonu kortizolü artırıyor, uyku düzenini bozuyor. Antalya’da yapılan yerel ölçümlerde bazı kavşaklarda 70 desibel sınırının bile aşıldığı görülüyor. Bu yalnızca insanları değil, kuşları ve sokak hayvanlarını da etkiliyor. Gürültü, doğanın iletişim ağını da bozuyor.
Oysa çözüm basit: Sessizliğe saygı… Okul zilleri azaltılabilir, belediyeler “sessiz mahalle” uygulamalarını pilot bölgelerde başlatabilir. İnşaat izinleri saatle sınırlandırılabilir, hoparlör anonsları dijital bildirimle değiştirilebilir, seyyar satıcılar için belirli saat dilimleri oluşturulabilir, Diyanet’in koordinasyonuyla ezanlar tek merkezden yayınlanarak yankı kirliliği önlenebilir.
Bütün bunlar yapılsın ki, kentin kendi sesini duyabilelim.
Yorumlar
Kalan Karakter: