İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana böyle bir kriz yaşamadı gezegenimiz… 70 milyon insanını kaybetti dünya o savaşta; kentleri yaktı yıktı; etkisi kuşaklar boyu sürecek bombalar yağdırdı birbirinin üzerine… Her savaştan sonra olduğu gibi, “bir daha savaşmayalım” deyip, üç gün sonra, dünyanın orasında burasında yine birbirlerini yok etmeye başladı insanlar. Tam üçüncü bir dünya savaşının eşiğine gelmişti ki, gözle görülemeyen mini minnacık bir virüs, “savaş mı istiyorsunuz, buyurun size savaş!” diyerek dünyanın her kıtasında, insan elinin değdiği her köşede bir savaş başlattı. Evet, savaştayız; hem de görünmez bir düşmanla…
İnsanlık tarihinin önemli bir döneminden geçiyoruz. Hayatlarımız da karışık, kafalarımız da… Bugün sadece savaşıyoruz; ne yaşadığımızı, savaşı kazandıktan sonra konuşacağız. Bizden sonra gelen kuşaklar, tarih kitaplarından okuyacak bugünleri; bizim veba salgınını, İspanyol gribini okuduğumuz gibi… Onun için, tarihe bugünden notlar düşmeli… Düşmeli ki, hem biz unutmayalım ne yaşadığımızı; hem de ardımızdan gelenler öğrensin. Kim bilir, belki birileri ders çıkarabilir…
* * * * *
Herşey yaklaşık üç ay önce, taaa Çin’de orta yaşlı bir kadının, bugün Covid19 olarak adlandırdığımız bu virüsü kapması ve sonra da etrafına yaymasıyla başladı. Biz de dahil, Çin’e uzak ülkeler, nefes alamadıkları için boğularak, üstelik de yapayalnız ölen bu insanları, bir film gibi izledik. Sanki gerçek değilmiş, sanki çok uzaklardaymış, sanki bizimle hiç ilgisi yokmuş gibi… Oysa her gün binlerce uçağın ve geminin dünyayı vızır vızır dolaştığı bir çağda, bir virüsün altı kıtayı sarması, sadece birkaç hafta sürdü. Bugün, bütün dünya, bir virüsün önünde diz çökmüş durumda. Milyonlarca can kaybı olacağı söyleniyor. Ekonomilerin alt üst olacağı… Siyasal sistemlerin değişeceği… Günlük yaşamlarımızın bile başka bir biçime evrileceği…
* * * * *
Ve ülkem… Zavallı ülkem… Cahilliğin, yobazlığın, bencilliğin, vurdumduymazlığın karanlığıyla karşıladı virüsü… Bir adamın, sadece bir adamın 80 milyon insanın yaşamı hakkında söz sahibi olabildiği bir ortamda… İç kanatan, yürek yaralayan, acı yüklü bir sürece girdik hep birlikte…
Başta doktorlar ve hemşireler olmak üzere, tüm sağlık çalışanları, ölümüne çalışıyorlar hastanelerde. Önce onlar hastalanıyor, önce onlar ölüyor… Ve vatandaş, yıllardır özel bir çabayla doktor düşmanı haline getirilen vatandaş, ağzını burnunu kırıyor doktorların, hemşirelerin… Sonra her akşam, birkaç kuru alkışla gönüllerini almaya çalışıyoruz balkonlarda…
* * * * *
Adını anmaya bile değmez bir Diyanet İşleri Başkanı… Vatandaşın parasıyla lüks hayatın tadını çıkaran, bunu sürdürebilmek için de dini sonuna kadar kullanmaktan çekinmeyen bir adam, Saray’da VIP namazlar kıldırıyor. Herkes can derdindeyken “daha çok hafız yetiştirmeliyiz” diye açıklama yapıyor, dalga geçer gibi… 150 bin doktorumuza karşılık, 170 bin Diyanet çalışanı var bu ülkede. Bu savaşta ne mi yapıyorlar; sadece bağıra bağıra dua ediyorlar. Kabe kapalıyken insanları umreye gönderiyor, sonra da karantinayı falan boşverip ülkenin dört bir yanına salıyorlar. Konuklara ikram edilen zemzem suyu gibi dağılıyor virüs, ülkenin her köşesine…
* * * * *
Ya Tarım Bakanı’na ne demeli? Bütün ülkeler, 12-18 ay süreceği düşünülen bu savaşta aç kalmamak için, tarım ve hayvancılık sektörüne dev destekler verip tarım ihracatını yasaklarken; Türkiye’de tarımla ilgili her kesim “acil önlem alınmazsa, üç ay sonra aç kalırız” derken, Tarım Bakanı gülümseyerek açıklama yapıyor: “Sorun yok, ithalat yaparız.” Kimden? Tarım ürünlerini satmayı yasaklayan ülkelerden mi? Ve ülkede üretim durmuşken, hangi parayla?
* * * * *
Kara gün dostu Kızılay’ı unutmayalım. Harıl harıl çalışıyor bu ara. Endonezya’da camileri virüsten temizliyor; Kuzey Irak’taki Peşmergelere koli koli gıda yardımı yapıyor. Bize de dönüp, “bugün dayanışma günüdür, haydi bağış yapın” diyor.
Bağış demişken… Her ülke, halkı için milyarlarca dolarlık yardım paketleri açıkladı. “Siz evinizde kalın, biz size bakarız” dedi devletler. Bizde ise, ‘asrın lideri’, önce havayolu ulaşımında ve otellerde vergiyi düşürdü; sonra baktı ki böyle olmayacak, dönüp halktan para istedi. Evet, evet, şaka değil bu; bildiğiniz ekrana çıkıp bağış yapmamızı istedi. Sosyal medyadaki bir mesaj, durumun trajikomik özetidir: “Bir yanlışlık olmasın. Biz kendimize yardım etmek için size para mı vereceğiz? Sonra bizim size verdiğimiz parayı bize mi vereceksiniz? Çok iyi fikir!”
Çok iyi fikirlerle savaşmaya çalışıyoruz virüsle. Devletin tavrı, “herkes başının çaresine baksın” şeklinde özetlenebilir. Biz de öyle yapmaya çalışıyoruz. Ne kadar başaracağız, tarih gösterecek…