Komşumuz Suriye’yle uzun yıllardır sorunlarımız vardı. Özellikle PKK’ya verdiği destek, Türkiye’nin çok ciddi tepkilerine neden oluyor; iki ülke, bir türlü masaya oturup sorunu çözemiyordu.
Derken AKP iktidara geldi ve Suriye’yle bir “dostluk ve kardeşlik” ilişkisi başlattı. “Kardeşim Esad” olmuştu Suriye Lideri Beşşar Esad. Ailece karşılıklı ziyaretler, elele fotoğraflar, imzalanan sayısız anlaşma… Bir barış ve işbirliği ortamı esiyordu ki… Esad, birden Esed oldu.
Askerlerimiz Suriye topraklarına girdi ve karşılıklı suçlamalar, hakaretler havada uçuşmaya başladı.
* * * * *
Birkaçını hatırlayalım…
23 Aralık 2009… Erdoğan, Suriye ile tarihi bir süreci başlattıklarını söyledi; Esad’dan “saygıdeğer Cumhurbaşkanı kardeşim” diye bahsetti ve ''Suriye, bizim Orta Doğu'ya açılan kapımız ve ikinci evimizdir. Türkiye de Suriye'nin Avrupa'ya açılan kapısı ve ikinci evidir'' dedi.
15 Ağustos 2010… Erdoğan Gaziantep’te konuşuyor: Biz kardeşim Esad ile oturduk konuştuk. Türkiye ile Suriye’yi iki kardeş iki dost ülke haline getirdik.”
Sadece 1,5 yıl sonra ise şunları söyledi: “Zalim Beşşar, 50 bine yakın Suriyeli kardeşimizi şehit etti. Aynısını Hama’da Humus’da babası yapmıştı, o babasını geçti.”
Esad, Erdoğan’dan yağan hakaretlere, hiç de altta kalmayacak şekilde yanıt verdi: “Erdoğan'ın faşist rejimi, Halep'e odaklanmaya devam etti, çünkü Suriye'de emellerine ulaşamayan ve aşırı yönleri ortaya çıkan Müslüman Kardeşler ideolojisini uygulamak için son umudu buydu. Halep, isyancıları destekleyen Erdoğan’ın düş ve umutlarına mezar olacaktır."
29 Kasım 2016… Erdoğan, Fırat Kalkanı Operasyonu’na ilişkin açıklama yaptı: "Devlet terörü estiren zalim Esed'in hükümdarlığına son vermek için bir oraya girdik, başka bir şey için değil."
Suriye Dışişleri Bakanlığı, yanıt vermekte gecikmedi: "Erdoğan'ın Türk saldırganlığının amaçlarına ilişkin açıklaması, onun yalanlarına son noktayı koydu ve Suriye topraklarındaki Türk saldırganlığının hırslar ve yanılsamaların sonucundan başka bir şey olmadığını ortaya çıkardı."
11 Mayıs 2017… Suriye’den gelen suçlamalar giderek ağırlaştı: “IŞİD ve El Nusra, aynı Vahabi ideolojiye ve aynı terörist doktrine sahip. Müslüman Kardeşler’le ilişkili olan IŞİD, El Nusra ve Erdoğan ile Katar’daki El Suud ve El Tani, aynı doktrini taşıyor. Tüm bu grupların ortak noktası, radikal Vahabi ideolojiye sahip olmaları. Hepsinin ipleri ABD’nin elinde.”
26 Aralık 2017… Bu kez Erdoğan’dan zehir zemberek bir açıklama: “Suriye'de Esed'le yürümek kesinlikle mümkün değildir. Ne için? 1 milyona yakın vatandaşını öldürmüş olan bir Suriye'nin başkanıyla nasıl olacak da geleceği kucaklayacağız? Suriye'nin halkı böyle birisini başında görmek ister mi? Çünkü Esed, kesinlikle açık ve net söylüyorum, devlet terörü estirmiş aslında bir teröristtir.”
Yanıt yine hızla geldi: “Erdoğan, Suriye’deki terörist gruplara sınırsız destek sağlayarak Suriye halkına yönelik işlediği suçlardan kendisini aklamak için ümitsiz bir çaba ile kamuoyunu yanılıyor.”
* * * * *
Suriye ile ilişkilerimiz, barış ve işbirliği denemelerimiz, silahlı çatışmaya kadar uzandı. Bugün iki düşman ülke gibiyiz.
Buraya kadar, onaylamasam da anlarım.
Peki ya bu nedir?
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, önceki gün, “demokratik bir seçimi kazanması durumunda Esad’la çalışmayı düşünebiliriz” dedi.
Dikkatinizi çekerim, ‘Esed’ değil, ‘Esad’. Bir yıl önce Erdoğan da, ‘Esad’ adını yeniden kullanmaya başlamıştı. Beşşar Esad’ın adı, ilişkilerimizin içeriğine göre habire değişiyor. Esad, Esed ve yine Esad…
Neden?
"Esad'dan Esed'e, şimdi Esed'den Esad'a dönüş vardır. Amerika ne düşünüyorsa, Cumhurbaşkanı Suriye için onu düşünüyor zaten."
Yok yok, bunu ben söylemedim; 25 Eylül 2015 tarihinde, şimdi iktidarın ortağı ve destekçisi olan MHP Lideri Devlet Bahçeli söylemişti.
Haklısınız; hem dış politikadaki, hem de iç politikadaki dönüşümler öylesine hızlı ki, hepimizin başı dönüyor.