Bolu’da çıkan yangın hepimizin yüreğini yaktı. Ateş düştüğü yeri yakar derler ya, bu sefer öyle olmadı. O yangın 78 kişinin canına mal olmakla kalmadı, Antalya’daki küçük otellerin göbeğine kor oldu, düştü.
Daha doğrusu düşürüldü.
Yangın beş yıldızlı büyük bir tesiste meydana geldi ama ceremesi basit işletme ruhsatıyla çalışan küçük otellere, pansiyonlara kaldı.
Nasıl mı? Malum şahsın anlayacağı gibi tane tane anlatıyorum.
Bu acı olaydan sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı turizm tesislerinin yangın yönetmeliğine yeni bir madde ekledi; “Artık sadece kaçış koridorları, yangın merdivenleri değil, oda kapılarının da yangına dayanıklı olması şart koşuldu”
(Hep derim, yeri gelmişken bir kez daha zikredeyim; Ne zaman mı adam oluruz? Felaketten önce felaketi ön görüp önlem aldığımızda. Fakat Türkiye’de işler hep tersine gerçekleşir. Felaket olur, yetkililer koca bir ‘haaaaaa öylemiymiş’ çeker, ondan sonra da başlarlar ‘Şöyle önlemler aldık, böyle uygulamalar geliştirdik’ falan diye böbürlenmeye...
Oda kapılarının da yangına dayanaklı olması çok isabetli bir karar. Buna bir diyeceğim yok. Yanlış olan bu uygulamanın hayata geçirilme şekil ve şartları.
Bolu yangını sonrası kaleme aldığım bir yazıda ‘Oteller sahibi, büyük turizmci Sayın Turizm Bakanımız, yangından siyasi ranta devşirdiğini belirtip şeytana pabucunu ters giydirdiğini’ ifade etmiştim. Pabuç ne ki asıl niyeti belli olunca Şeytan eminim şapka çıkarıp Sayın Bakanın önünde eğilmiştir.
Malum Antalya’da oteller sezon hazırlığında. Küçük oteller, butik işletmeler, pansiyonlar, şehrin turizm omurgasını oluşturan bu yerler, hazırlıkları yetiştirip müşteri karşılama telaşındayken kapılarında belediyeden ve valilikten gelen ekipleri buldu.
Çünkü Antalya Ticaret ve Sanayi Odası’nın, büyük otellerin danışmanlığını yaparak para kazanan Başkanı, turizm duayeni Yusuf Hacısüleyman, Antalya Valisi Hulusi Şahin’in kulağına ‘Denetimlere büyük tesislerden başlanırsa bundan turizm sektörü zarar görür, gelin siz önce küçüklerden başlayın’ diye fısıldayınca, Vali Bey’de yığmış ekiplerini küçük otel ve pansiyonların kapısına.
Filler tepişmiş, olan yine çimenlere olmuş.
Ne yalan söyleyeyim bende büyük turizm tesislerine danışmanlık hizmeti versem, aynı şeyi yapar, kendi tekerime kendi ellerimle çomak sokmazdım. Nasıl olsa küçük otellerin Hacısüleyman’a bir faydası yok.
Hatta danışmanlık verdiği dev tesislere zararı var.
Antalya’ya gelen turistin yaklaşık yüzde 30’u bu küçük otel ve pansiyonlarda konaklıyor. Tabi bu oteller Hacısüleyman’ın danışmanlık verdiği otellerden daha ucuz olduğu için, Antalya’ya ayrılan yolcu ya da turist kontenjanının yüzde 30’u daha ucuza satılmış oluyor.
Bu durumda başta tatil köyleri zinciri sahibi Sayın Turizm Bakanımız olmak üzere, bu büyüklükteki tesis sahiplerinden, onlara danışmanlık veren herkesi rahatsız ediyor.
Yani küçük otel ve pansiyonlar olmasa Sayın Bakan, eşrafı ve danışmanları yüzde 30 daha fazla kazanabilir.
Hal böyleyken bu kapı meselesi sorunun çözümüne cuk oturuyor.
Antalya’daki turizm tesislerindeki değişmesi gereken toplam kapı sayısı 500 bin adet.
Yanlış okumadığınız tam 500 bin kapıdan bahsediyoruz.
Türkiye’de böyle bir stok yok. Bakanlığın verdiği süre içerisinde bu ihtiyaç kadar kapı üretecek fabrika da yok.
Ortada kapı yok ama Bakanlık, Valilik ve belediye ekipleri marifetiyle kapılarına dayandığı tesislere ne diyor peki; “31 Mayıs’a kapıları değiştirin, aksi halde ruhsatınız iptal edilir”
BU KADAR KAPIYI ÜRETECEK, MONTAJINI YAPACAK, SERTİFİKALANDIRACAK BİR ALTYAPI TÜRKİYE’DE YOK. (özellikle büyük büyük yazdım ki niyetin üzüm yemek olmadığı anlaşılsın)
İşletmelerin bu kapıları verilen süre içerisinde yetiştirmesi mümkün mü?
Hayır.
Peki, bu karar neden sezon başlamadan hemen önce alındı?
Anladınız mı şimdi Şeytan niye şapkasını çıkardı.
Sayın Bakan’a soralım;
Bu uygulama neden sadece küçük otellere uygulanıyor? Beş yıldızlı otellerin oda kapıları da aynı şekilde yönetmeliğe aykırı. Ama orada denetim yok. Orada kapı çalınmıyor. Orada sadece gözler kapalı.
Antalya’nın küçük otel ve pansiyonlarına operasyon çekiliyor, fakat onların hakkını savunmakla mükellef başta ATSO olmak üzere AKTOB, TÜROFED gibi kuruluşlar Bakanlığın bu uygulanması imkansız uygulamasına çanak tutuyor.
Halbuki Antalya’daki küçük işletmeler, butik oteller, pansiyonlar, denize sıfır, kent merkezinde ya da dağın eteğinde; her biri turiste kentimizi sevdiren insanlar…
Türkiye’de ihtiyaca yetecek kapı ve gerekli alt yapı olmadığı için kapanma tehdidi altındalar. Bu gerçekleşirse turist artık 5 yıldızlı otelin sahasından çıkıp çarşıya inmeyecek, esnafın yüzü gülmeyecek, esnaf kazanamayacak demek.
Çünkü küçük otel kapanırsa, turistin şehre karışma ihtimali de yok olur. Bu sadece küçük işletmelerin değil, şehrin tamamının ekonomik kaybıdır.
Bu şehrin sivil toplum örgütleri nerede?
Akdeniz Otelciler Birliği neden sessiz?
Antalya Ticaret ve Sanayi Odası neden üyelerinin derdine ortak olmuyor?
Belki cevabı basit ama çarpıcı:
Çünkü ATSO Başkanı, büyük zincir otellere danışmanlık yapıyor.
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı nerede?
Yangına dayanıklı kapı zorunluluğunu uygulayan ama adaletsiz şekilde sadece küçükleri denetleyen bu düzene neden göz yumuyor?
Antalya Valiliği, 500 bin kapının 15 günde değişmeyeceğini bilmiyor mu?
Elbette biliyor. Ama buna rağmen küçük esnafa “Ya değiştir ya kapan” tehdidiyle tutanak tutuluyor.
Kenti yönetenlerin vicdanı yoksa, o kentin geleceği de olmaz.
Bu yazıyı yazarken elim titredi.
Çünkü bu şehirde hep aynı acıyı gördüm. Küçükler cezalandırılırken büyükler kollanıyor. Ve herkes, hiçbir şey olmamış gibi susuyor.
Yangına dayanıklı kapı istemek doğrudur.
Ama bu kadar kapıyı üretecek altyapıyı kurmadan, sezonun tam öncesinde bu kararı uygulamak, küçük işletmeleri hedef göstermek, bu şehrin dinamizmini kırmaktır.
Yorumlar 1
Kalan Karakter: