Geçen hafta 65 yaş üstü büyüklerimizin derdini yazdım, ondan önce sokak hayvanlarının dramını anlattım. İstedim ki; diline, rengine, şekline bakmadan mağdurun yanında olalım. İstedim ki; çözüm konuşalım, derman olalım.
Ama anladım ki kemik kitle kaos istiyor, dedikodu istiyor. Aşk-ı Memnu tadında entrikalar istiyor.
İzlenme ve okunma sayılarına bakınca anladım: Çözüm sıkıcı geliyor, kaos eğlenceli.
O zaman buyurun. Bol kaos, bol dedikodu, bol akçeli işlerle dolu Antalya hikayeleri…
YİKOP’tan başlayalım...
YİKOP’ta 2017’den bugüne yaşananları ve gelinen son noktayı, YİKOP ve Valiliğin iştirak şirketi AYDAŞ’ın başkanını ayrı bir yazıda tane tane aktaracağım. Ama şimdiden şunu söyleyeyim: AYDAŞ’ta da taşlar yerinden oynadı. Dün başkan olan, bugün istenmeyen; dün bilinmeyen, bugün kıymetli oldu.
Kimi görevden alındı, kimi kritik pozisyonlara oturtuldu. Şirket içinde güç dengeleri sarsıldı, ilişkiler yeniden şekillendi. Bu değişiklikler sadece bir yer değiştirme değil; şirketin stratejisi, projelerin gidişi ve kamu kaynaklarının yönetimi doğrudan etkilendi. YİKOP ve AYDAŞ’ta yaşananlar, Antalya’nın idari ve yatırım dengelerini doğrudan ilgilendiriyor, o yüzden dikkat kesilmeli ve sıkı takip edilmeli.
Çuvaldızı kendimize batıralım…
Kaos sadece siyasette ya da bürokraside değil, medyada da kendini gösteriyor. Basın, toplumu bilgilendirmek yerine birbirini izlemeye başladı. Bir basın kuruluşu günlerce diğerini ekranlara taşıyor.
Dosyalar, kurgular, yorumlar… Hepsi reyting için.
Basın, basını konu ederse toplum özne olmaktan çıkar. Gazetecilik haberi değil, kendi gölgesini kovalamaya başlar. Kaosun en çok izlendiği yer burası. Çözüm? O yine kimsenin umurunda değil.
Bu şehir yıllardır aynı döngünün içinde: Yangın yönetmeliği tartışmaları, ulaşımın çıkmazları, STK’ların sessizliği…
Hepsi aynı yere bağlanıyor. Sorunlar çözülmüyor, sahneleniyor. Kaos yeni bir bölüm fragmanı gibi servis ediliyor.
Ama unutmayalım:
Kaosu izleyerek büyüyen bir şehir, sonunda kendi enkazının altında kalır. Krizden beslenenlerin iştahı kabarır ama kriz bittiğinde hepsi aç kalır.
Antalya’nın en büyük eksiği ne proje, ne para, ne plan. En büyük eksiği: Güven.
Güven demişken…
Haftalardır beklenen gelişme oldu: Muhittin Böcek’in oğlu Gökhan Böcek yurda döndü, Antalya’ya geldi, adalete teslim oldu.
Ama bu sadece bir adli vaka değil. Bir belediye başkanının oğlu ve gelini dahil maaile tutuklanması, Antalya’ya duyulan güveni sarsmaz mı? Şehrin istikrarını zedelemez mi? Antalya’nın marka değerini gölgelemez mi? Yatırımcı, turizmci, esnaf nezdinde Antalya markasına gölge düşürmez mi?
Şimdi kritik bir dönemeçteyiz. Kaosun kilit isimlerinden Gökhan Böcek tutuklandı.
Peki bundan sonra ne olacak?
Cevabı tek bir yerde: Yüce Türk Yargısında…
Artık bu sürecin uzatılmadan, adil, tarafsız ama hızlı bir şekilde tamamlanması gerekiyor. Çünkü bu sadece bir dava değil; Antalya’nın kaderi.
Ve hiç kimsenin Antalya’nın kaderiyle oynama lüksü yok…
Yorumlar
Kalan Karakter: