Bu, kenar köşe bir söylenti değil.
Geçiştirilecek bir teknik arıza da değil.
Konu bir cezaevi.
Konu su.
Konu insan onuru.
Antalya Elmalı T Tipi Kapalı ve Açık Ceza İnfaz Kurumu’nda su sıkıntısı yaşandığı iddiaları günlerdir kamuoyunda konuşuluyor. İddialara göre cezaevi ASAT şebeke suyuna bağlı değil. İçme ve kullanma suyu ihtiyacını kendi sondaj kuyusundan karşılıyor.
Burada durup sormak gerekiyor:
Bu su sağlıklı mı?
Düzenli olarak denetleniyor mu?
İçilebilir mi?
Yüzlerce insanın ihtiyacını karşılayacak kadar yeterli mi?
Ve asıl soru şu: Bu cezaevinin atık suyu nereye gidiyor?
İddialar, cezaevinde atık suların fosseptik sistemiyle tahliye edildiği yönünde. Ancak bu atıkların çevreye salınıp salınmadığına dair net, şeffaf ve kamuoyunu tatmin edecek bir açıklama yok.
Elmalı halkının tedirginliği de tam bu noktada başlıyor. Çünkü Elmalı, son yıllarda su sıkıntısıyla anılan bir ilçe. Yaz aylarında günlerce süren kesintiler yaşandı, insanlar “kuraklık” gerekçesiyle susuz kaldı. Böyle bir bölgede, yüzlerce hatta binlerce insanın bulunduğu bir cezaevinin şebeke dışı bir su sistemiyle ayakta tutulması yalnızca teknik bir tercih değildir.
Bu bir halk sağlığı meselesidir.
Bu bir çevre meselesidir.
Ve en önemlisi, bu bir insan hakkı meselesidir.
Üstelik tablo burada bitmiyor. Tutuklu yakınlarından gelen şikayetler, meselenin boyutunu daha da ağırlaştırıyor. Günlerce su olmadığı, mahkumların banyo yapamadığı, hijyen koşullarının ortadan kalktığı, bitlenme vakalarının yaşandığı ve can güvenliğinden endişe edildiği yönünde çok sayıda başvuru olduğu ifade ediliyor. Bu şikayetlerin dilekçelerle iletildiği ancak karşılık alınamadığı söyleniyor.
Bunlar sıradan şikayetler değildir.
Bunlar açıkça sağlık ve insan onuru ihlali iddialarıdır.
ASAT cephesinden gelen açıklamalar ise soruları azaltmak yerine artırıyor. ASAT yetkilisi Osman Yıldız, cezaevinin abonelik durumunu bilmediğini söylüyor. Kanalizasyona bağlantı çalışması yürütüldüğünü, ancak cezaevinin şu anda bağlı olmadığını ifade ediyor. Arıtma sistemlerinin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından denetlendiğini belirtiyor; ancak net, ölçülebilir ve denetlenebilir bir tablo ortaya koyamıyor.
Ortada ciddi bir belirsizlik var.
Su nereden geliyor?
Hangi standartlara göre kullanılıyor?
Kaç kişiye yetiyor?
İçilebilirliği hangi raporlarla güvence altına alınıyor?
Atık su nereye gidiyor?
Bu soruların hiçbirine kamuoyunun önünde açık bir yanıt yok.
“Bilmiyorum” denilen bir alan, yüzlerce insanın yaşamını doğrudan etkiliyorsa, orada ciddi bir sorun vardır.
Bu mesele artık yalnızca yerel bir iddia da değildir. DEM Parti Kocaeli Milletvekili ve TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu, Elmalı Cezaevi’ndeki su sorununu Meclis gündemine taşımıştır.
“Elmalı T Tipi Cezaevi’nden ciddi şikayetler alıyoruz, cezaevinde su sıkıntısı var” ifadesi, bir söylenti değil; siyasi ve hukuki sorumluluk doğuran bir tespittir.
Şimdi şu soruyu sormak zorundayız:
Bir cezaevinde su yoksa, bu yalnızca bir altyapı sorunu mudur?
Yoksa devletin koruması altındaki insanların en temel hakkının ihlali midir?
Cezaevi bir ceza yeridir.
Ama işkence yeri değildir.
Devletin sorumluluğu, özgürlüğü kısıtlanan insanın yaşam koşullarını güvence altına almaktır.
Susuzluk bir disiplin aracı olamaz.
Hijyenin ortadan kalkması “idari aksaklık” başlığıyla geçiştirilemez.
Elmalı Cezaevi meselesi, tek başına bir kurumun eksikliğiyle açıklanamaz. Bu mesele, kamunun denetim refleksiyle ilgilidir. Yıllardır şebeke suyuna bağlı olmayan bir cezaevi nasıl fark edilmedi? Atık suyun nereye gittiği net değilse bu nasıl denetlenmedi? Su fakiri bir bölgede, bu kadar büyük bir kapalı alanın su yönetimi nasıl bu kadar belirsiz bırakıldı?
Cezaevi sıradan bir bina değildir.
Devletin doğrudan sorumluluğu altındaki bir alandır.
Burada yaşanan her aksaklık, doğrudan devlet sorumluluğudur.
Su yoksa bu bir krizdir.
Üç gün yoksa bu bir skandaldır.
Süreklilik gösteriyorsa bu artık sistemsel bir sorundur.
Bu mesele siyaset üstüdür.
Bu mesele bir kurum tartışması değildir.
Bu mesele insanlık meselesidir.
Su lütuf değildir.
Su ayrıcalık değildir.
Su en temel haktır.
Ve bu hak kapalı kapıların ardında sessizce ihlal ediliyorsa, orada susmak suç ortaklığıdır.
Yorumlar
Kalan Karakter: