Bir de bu ülkede tuhaf bir 65 yaş meselesi var.
Siz ömrünüzü ilme, sanata, tıbba adamış olabilirsiniz.
Hatta dünya çapında kalp nakli yapmış bir cerrah bile olabilirsiniz.
Ama 65 yaşını geçtiğiniz anda sistem size şunu sorar:
“Akli meleke raporun var mı?”
Ev satacaksınız…
Tapu müdürlüğü karşınıza çıkar: “Bir sağlık raporu getirmeniz lazım.”
Vekâlet vereceksiniz…
Noterde memur şüpheyle bakar: “Acaba karar verebilecek durumda mı?”
Miras bırakacaksınız…
Yine rapor istenir.
Yani mesele, sizin iradenize güvenilip güvenilmemesi.
Devlet, 65 yaşını geçtiğinizde artık aklınızın başınızda olup olmadığını belgelemenizi ister. Bazen bu raporu talep eden kişi sizden daha yaşlıdır ama yine de size sorar: “Karar verebilir misiniz?”
Düşünün; milyonluk ihalelere imza atabilir, milletvekili seçilip ülkeyi yönetebilirsiniz. Belediye başkanı olabilir, koca bir kenti yönetebilirsiniz. Ama sıradan bir 2+1 daire satmak için doktor kapısında “akli meleke raporu” almak zorundasınız.
Kalp damar cerrahisinin başında olup milimetrik mucizeler yaratabilirsiniz ama önce bir hekimden “çalışabilir” kaşesi almanız gerekir. Akademisyen ders verebilir, sanatçı sahneye çıkabilir ama noter işlemlerinde aynı şüpheyle karşılanır.
Oysa 65 yaş, yaşlılık değil; bir ömürlük tecrübenin doruğudur.
Ama bizde sistem, bilgiyi ve liyakati yaşın gölgesinde bırakıyor.
O yüzden asıl yaşlı olan, 65 yaşındaki beyinler değil.
Asıl yaşlı olan, hâlâ güveni ve aklı bir kağıt parçasına bağlayan bu zihniyet.
Sonuç olarak:
Devlet vatandaşına güvenmiyorsa,
Toplum kendi bilgesine güvenmiyorsa…
O zaman gerçekten biz neye güveneceğiz?
Takvime mi?
Yorumlar
Kalan Karakter: