Ama merak etmeyin, yangın tüpüne gerek yok. Çünkü bu yangın ne itfaiye hortumuyla söner ne de yönetmelikle. Bu, göz göre göre süren bir kültürel, estetik ve ekonomik yangın.
Koruma Kurulu’nun ofisi Kaleiçi’nde. Yani her sabah işe giderken neon tabelaların altından geçiyorlar, klimaların gölgesinde yürüyorlar, Viking heykelinin önünde poz bile verebilirler. Görüyorlar ama görmüyorlar. Görevleri tarihi eser korumak ama sanki görev tanımları “bakıp görmemek”.
Bakın mesela: Şehzade Korkut Camii. Tam 2,5 yıl önce ibadete açıldı, insanlar burada namaz kılıyor. Ama o günden beri caminin tuvaleti kapalı. İbadethane açık, tuvalet kilitli. Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne soruyorum: Bu kilit neyin koruması? Koruma Kurulu bunu görmüyor mu? Tarihi eseri mi koruyorlar, yoksa halka eziyet mi ediyorlar?
Geçen hafta ATSO’nun 43. Komitesi çıkıp Koruma Kurulu’na gitti. Görüşme sonrası sosyal medyada boy boy fotoğraflar, süslü cümleler… “Bakın biz çalışıyoruz” mesajları. Güzel PR, ama Kaleiçi’ndeki yangını söndürmeye bir kova su bile etmiyor. O kovada fotoğraf var, kahve var, plaket var. Ama çözüm yok.
Ümit Uysal direnmeseydi, Kaleiçi’ndeki küçük oteller kapanacaktı. Çünkü yangın yönetmeliği bahanesi sadece onlara uygulandı. Büyük oteller? Onlar nedense hep “yangına dayanıklı” çıktı. Aynı sokakta iki işletme, birine mühür var, öbürüne müsamaha. Soruyorum: Bu şehirde kime ceza var, kime ayrıcalık?
Bugün Kaleiçi’ne girin. Bir yanda Roma’dan, Osmanlı’dan kalma taş duvarlar. Diğer yanda neon ışıklı bar tabelaları, devasa Viking heykelleri, plastik zırhlar… Sanki Disneyland ile açık hava müzesi çarpışmış. Ortada estetik bir enkaz var. Tarihi birikim kül olmuş, geriye görgüsüzlük kalmış.
Bu görüntünün yanına bir de gürültüyü ekleyin. Canlı müzik adı altında sabaha kadar bangır bangır ses. Çöp konteynerleri taşmış, daracık sokaklara minibüsler dalıyor. Yani yangın sadece taş duvarlarda değil, gündelik hayatta da sürüyor. Kaleiçi’nde yaşayanlar artık kendi evinde misafir.
Turist inmiyor, küçük oteller boş, esnaf kan ağlıyor. Airbnb yasaklandı, ruhsat dağıtımları çifte standartla yapıldı. Kaleiçi’nin cazibesi yok oldu.
Bir zamanlar “dünyanın en güzel açık hava müzelerinden biri” diye tanıtılan Kaleiçi, bugün tur operatörlerinin broşüründen çıkarılmak üzere. Turist tarih görmek için değil, neon ışıkların altında shot içmeye davet ediliyor. Bu da Antalya’nın marka değerini yerle bir ediyor.
Peki çözüm?
1. Tabela terörü bitmeli:
Her işletme kafasına göre neon asamaz. Avrupa’nın tarihi merkezlerinde olduğu gibi tek tip, sade, tarihi dokuya uygun tabela standardı getirilmeli.
2. Ruhsat oyunları son bulmalı:
Küçük otel–büyük otel ayrımı yapılmadan herkes aynı kurallara tabi olmalı. Yangın yönetmeliği bahaneyle esnaf boğulurken lüks otellere göz yumulmamalı.
3. Denetim gerçek olmalı:
Koruma Kurulu ofisinden çıkıp Kaleiçi’nde sabah 9’da değil, gece 1’de denetim yapılmalı. Gürültüyü, çöpleri, işgaliye kirliliğini o zaman görürsünüz.
4. Yerel halka söz hakkı verilmeli:
Kaleiçi’nde oturanların şikayetleri dikkate alınmalı. Çünkü orada yaşayanlar şehrin gerçek sahipleri.
5. Kültürel vizyon şart:
Kaleiçi’ne heykel gerekiyorsa, Viking değil, Attalos olmalı. Plastik zırh değil, Antalya’nın tarihi ruhunu anlatan eserler olmalı.
Evet, yangın yönetmeliği konuşuluyor. Ama Kaleiçi’nin yanışı çoktan başlamış. Hem kültürel hem estetik hem ekonomik olarak. Ve bu yangını söndürmek için ne yönetmelik yeter ne de sosyal medyada süslü ziyaretler.
Bu şehre lazım olan şey belli: Biraz vicdan, biraz samimiyet, biraz da akıl.
Vicdan olmadan tarihini koruyamazsın.
Samimiyet olmadan turizmi ayağa kaldıramazsın.
Vizyon olmadan şehri yönetemezsin.
Yorumlar 1
Kalan Karakter: