İş dünyasının vitrinine yön veren odalar, borsalar, birlikler sanki başka bir dünyada yaşıyor. Şehrin nefesinin daraldığı günlerde onların tek derdi “seçim.”
Bu kurumlar sektörün ve iş dünyasının çıkarlarını savunmak için var. Ama iş dünyasının nefesinin kesildiği, esnafın kapısına icra dayandığı, turizmcinin odaları boş bıraktığı bir dönemde, onların gündemine özel uçakla Madrid gezisi girebiliyorsa ortada büyük bir temsil sorunu vardır. Çünkü üyelerinin derdini sırtlamak yerine, vitrin süslemeyi tercih ediyorlar.
Odalar, borsalar, birlikler şehrin ekonomisinin yükünü omuzlamak yerine, şehri yükün altında bırakıyor. Yani kendi varlık sebebine ihanet ediyor.
Bir esnaf sabah kepenk açamıyorken, oda yöneticisinin podyum ışıkları altında “vizyon” pozu vermesi ne anlama geliyor? Bir sanayici bankaların kapısında kredi dilenirken, sanayi odasının lüks fuarlarda tur atması, ticaret borsasının ise “şeffaflık” tabelası altında sessizliğe gömülmesi hangi aklın ürünü? Antalya Organize Sanayi Bölgesi Başkanının “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” rahatlığı hangi vicdana sığıyor?
Milyonlarca liralık bütçeleri olan kurumlar var. Bu paralar kimin parası? Üyenin parası. İş dünyasının sırtından kesilen aidatlarla, devletin tahsis ettiği kaynaklarla doluyor kasalar. Ama kasadan çıkan ne?
Özel uçak kiralanıyor. Yüz küsur kişilik kafileler lüks fuarlara taşınıyor. Otellerde gala yemekleri, salonlarda PR sunumları, sosyal medyada vizyon pozları… Bu şatafatlı harcamaların Antalya ekonomisine geri dönüşü ne? Bir esnafın borcunu kapatıyor mu? Bir sanayicinin elektrik faturasını düşürüyor mu? Bir çiftçinin serasında üretimini kolaylaştırıyor mu? Hayır.
ATSO zaten malum: Madrid seferi… Özel uçak, şampanya masaları, otel odalarında yaşanan skandallar, podyum ışıkları. Antalya ekonomisinin göbeğinde yangın varken, odanın kaynakları bu yangına su taşımak yerine başka ülkelerin vitrinine dökülüyor. “Vizyon” diyerek şehrin geleceğini değil, kendi prestijlerini süslüyorlar.
Antalya Ticaret Borsası kağıt üzerinde “üyeden gelen üyeye gider” diyor. Ama üretici hala borcunu ödeyemiyor, ürününü değerinde satamıyor. Madem üyeden gelen üyeye gidiyor, neden çiftçinin, üreticinin kasasına tek kuruşluk rahatlama düşmüyor da kasanın kapısı sadece vitrin süslemek için açılıyor?
Antalya OSB’ye gelince…
Sanayicinin yükünü hafifletmek, altyapıyı geliştirmek, üreticinin önünü açmak için var. Ama ne görüyoruz? Sessizlik. Ne kriz varmış gibi sesleri çıkıyor, ne çözüm önerileri masaya koyuluyor. Üretici bankaların kapısında kredi peşinde koşarken, OSB yönetimi sanki kış uykusuna yatmış gibi.
Vizyon desen yok. Yatırım desen yok. Yol haritası yok. Sadece günü kurtarmak için koltuğu korumak var. Oysa Antalya’nın sanayisi yeni alanlar, yeni projeler, yeni fikirler bekliyor. Ama OSB yönetimi, etliye sütlüye karışmamakla övünür hale gelmiş. Böyle bir vizyonla bu şehrin yükünü taşımaları mümkün mü?
Bu kurumlar lüks içinde seyahat ederken, Antalya iş dünyası nefes alamıyor. Bir yanda aidatla, kaynakla büyüyen bütçeler; diğer yanda kepenk kapatan esnaf, konkordato ilan eden şirketler. İşte bu tezatın adı israf değil, ihanettir.
İşin en trajikomik yanı ise tüm bu kurumlar seçim sathı mahalline girdi. Proje üstüne proje açıklamak, taş üstüne taş koymak varken, bunlar hazırı tüketip kurulu düzeni bozuyorlar.
En geç bir yıl içinde sandık kurulacak ve siz, bugün bu şehri sırtında taşımaya çalışan insanların karşısına çıkıp oy isteyeceksiniz. Peki hangi yüzle?
Kepenkler inerken, sanayici nefes ararken, turizmci boş oda sayarken; siz bu sessizlik, bu korkaklık, bu vizyonsuzlukla ne anlatacaksınız?
“Madrid’de vizyon gördük” mü diyeceksiniz? “Fotoğraf çektirdik, basın bülteni attık” mı? Üyenin derdi masanızda değilken, sandıkta hangi cümle size kalkan olacak?
ATSO: Üyenizin parasıyla özel uçak kaldırıp vitrin gezdiniz; dönüp bu şehrin kapısına kilit vurulan dükkan için ne yaptınız? Hangi kredi musluğunu açtınız, hangi maliyeti düşürdünüz, hangi acil aksiyon planını devreye aldınız?
Antalya OSB: Kriz büyürken sesiniz çıkmadı. Yol haritanız nerede, yeni üretim alanlarınız, altyapı takviminiz, sanayiciyi rahatlatacak tek bir somut adımınız nerede? “Etliye sütlüye karışmamak” bir yönetim stratejisi değildir; koltuğu koruma refleksidir.
Bir yıl uzun bir süre değil; tam tersine, mazaretlerin tükendiği, hakikatin görünür olduğu bir eşik. Bu şehir sizden PR değil, plan ister. Fotoğraf değil, sonuç ister. Sandık günü geldiğinde üye şunu soracak: “Ben borcumu öderken sen ne yaptın? Ben kepengi tutarken sen neredeydin?” Eğer cevabınız yoksa, oy da yok. Bugün susan, yarın anlatacak cümle bulamaz. Bugün risk almayan, yarın yetki alamaz.
Top sizde: Ya bu şehrin yangınına su taşıyacak, somut adımlarla sahaya inecek, üyenizin hayatını kolaylaştıracaksınız; ya da sandıkta bu sessizliğin, bu korkaklığın, bu vizyonsuzluğun bedelini ödeyeceksiniz. Tercih sizin, hafıza bizim.
Antalya’nın esnafı, çiftçisi, sanayicisi, üreticisi…
Bugün kepengi kapatan sizsiniz, yarın o sandığı açacak olan da sizsiniz. Bu korkaklığı, bu sessizliği, bu vizyonsuzluğu seyretmek zorunda değilsiniz. Sandık geldiğinde unutmayın: Sizi temsil etmeyenleri, sizin derdinizi görmeyenleri, sizin yükünüzü taşımayanları sandığa gömün.
Yorumlar
Kalan Karakter: