Türkiye günlerdir bir belediye başkanı hakkındaki yolsuzluk soruşturmasını konuşuyor. Ancak bu kez tartışmanın odağında iddialar değil, özel hayat var.
Manşetlerde rüşvet değil “yasak aşk” var. Lüks daireler, pahalı saatler, otomobiller… Ama bu karmaşanın ortasında eksik olan şey, gazetecilik.
Bir kamu yöneticisi hakkında yolsuzluk iddiası varsa, bu elbette haberdir. Kamu yararı oradadır. Fakat birinin özel yaşamını “yasak aşk” etiketiyle teşhir etmek, kamuyu bilgilendirmek değil, ahlaksızlıktır. Bu tür yayınlar haber değil, itibarsızlaştırma aracıdır.
Gazeteciliğin temel ilkesi nettir: Özel hayat, kamu yararıyla doğrudan ilgisi olmadığı sürece haber değildir.
Bekar iki yetişkinin ilişkisini “yasak” diye sunmak hem yanıltıcı hem manipülatiftir. Amaç bilgi vermek değil, algı yaratmaktır.
Gazetecilik, belgeyle konuşur. “Birisi söyledi”, “itiraf etti”, “hediye etti” cümleleri delil değildir. Kanıt yoksa ortada haber değil, söylenti vardır. Gerçek gazeteci, iddiayı bağımsız kaynaklarla doğrular; taraflara sorar, cevabını da yayımlar. Aksi hâlde yapılan iş, halkın haber alma hakkını değil, duygusunu manipüle eder.
Bir diğer tehlike, kullanılan dilin bilinçli biçimde kurgulanmasıdır. “Yasak aşk”, “lüks hayat”, “hediye saat” ifadeleri yan yana geldiğinde okura şu mesaj verilir: “Demek ki rüşvetin arkasında bu var.” Bu, kanıta dayanmayan bir yönlendirmedir.
Gazeteci duygu üretmez, veri üretir.
Gazeteciliğin ölçüsü basittir:
● Kamu fonu kullanılmış mı?
● Menfaat aktarımı belgeli mi?
● Cevap hakkı verilmiş mi?
● Haberin konusu doğrudan kamu zararına mı yol açıyor?
Cevap “evet”se, haber yapılır. “Hayır”sa, yayınlamak etik ihlaldir.
Bugün yaşadığımız tablo, haberciliğin “tıklanma ekonomisine” kurban gitmiş hâlidir. Trafik uğruna kişisel veriler ifşa ediliyor, mahremiyet yok sayılıyor. Bu kültür, yalnız hedefteki kişiyi değil, toplumun tümünü çürütür. Çünkü bugün birinin özel hayatını teşhir eden medya düzeni, yarın sizin hayatınızı da manşete taşır.
Yolsuzluk varsa, soruşturulmalı. Rüşvet varsa, hesabı sorulmalı. Ama özel hayatla vurup “haber yaptık” demek, gazeteciliğin değil sansasyonun alanıdır.
Gazetecilik, birinin mahreminden reyting çıkarmak değil; hakikatin hakkını vermektir.
Kimin hakkında olursa olsun ilke değişmemeli:
Kanıt var, haber var. Kanıt yok, dedikodu yok.
Hem Antalya’nın hem de gazeteciliğin onuru bunu gerektirir.
Yorumlar
Kalan Karakter: