Antalya’da bu yılın vergi rekortmenleri açıklandı. Listenin tepesinde yine turizmciler var. Delphin Otelleri’nin sahipleri Cömertoğlu ailesinin beş üyesi ilk yedide sıralanıyor. Kurumlar vergisi rekortmenlerinin de neredeyse üçte biri turizm işletmeleri. Yani Antalya’nın çarkını çeviren, kasasını dolduran sektör yine turizm oldu.
Rakamlar dudak uçuklatıyor;
46 milyar liralık gelir vergisi matrahı, 12,5 milyar liralık tahakkuk…
Kurumlar vergisinde 100 milyar liranın üzerinde beyan, 22 milyar liralık tahakkuk…
Bu rakamlarla Antalya Türkiye’nin vergi liginde başı çekiyor.
Ama işin daha çarpıcı tarafı şu: Rekortmenler listesinde 100 kişiden 64’ü, 100 firmadan 46’sı isimlerinin açıklanmasını istemedi. Yani kasaya milyarlar akarken, sahnede alkış almak istemeyen bir sermaye sınıfı var.
“Vergimi veririm ama adım anılmasın” diyen bir anonimlik perdesi.
Bu tablo bize iki şey söylüyor. Birincisi, Antalya ekonomisinin belkemiği hala turizm. İkincisi, bu belkemiği taşıyanların büyük kısmı perde arkasında kalmayı tercih ediyor. Turizmciler öne çıkıyor ama sanayicinin, çiftçinin, esnafın sesi listelerde yok. Yükü turizm taşıyor, ama Antalya’nın geleceği sadece turizme bırakılacak kadar basit bir denklem değil.
Listenin en çarpıcı kısmı rakamlardan çok, bence isimlerin eksikliğinde gizli. Yani Antalya’nın en büyük kazananları, vergi rekortmenleri oldukları halde sahneye çıkmayı reddetti. Vergiyi ödeyip gururla adını koymak yerine, perde arkasına saklanmayı tercih ettiler.
Şimdi soralım: Neden gizleniyorlar?
Bu isimler vergi kaçırmadı, aksine rekor vergi ödediler. Peki o halde neden kamuoyuna çıkıp “Evet, bu şehrin yükünü ben taşıyorum” diyemiyorlar? Korku mu var? Devletle, siyasetle, kamuoyuyla ters düşmekten mi çekiniyorlar? Yoksa yıllardır izledikleri politikalar öyle kirli ki, isimleriyle görünür olduklarında soru yağmuruna tutulmaktan mı endişe ediyorlar?
Bir iş insanı için vergi rekortmeni olmak aslında şeref madalyası gibidir. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde şirketler bununla övünür, reklam yapar, itibar inşa eder. Ama Antalya’da durum tam tersi. Burada sermaye sınıfı, ödediği vergiyi bile “gizli” yaşamak istiyor. Çünkü şeffaflık yok, güven yok, hesap verebilirlik yok.
Antalya’nın 34,8 milyarlık vergi tahakkuku var ama bu rakamı yaratanların yarısından fazlası adını gizliyor. İşte bu tablo bile başlı başına bir ekonomik ve toplumsal güvensizlik fotoğrafı.
Vergi rekortmenlerinin adlarını gizlemesinin ardında sadece alçakgönüllülük ya da ticari sır yok. İşin özünde çok daha derin bir korku var. Çünkü bu ülkede büyük iş insanı olmak, sadece ticaret yapmakla ilgili değil; aynı zamanda devletle, siyasetle ve kamuoyuyla kurduğun ilişkilerle de ölçülüyor.
Bir şirket adını listeye koyduğunda, aynı anda üç cepheden baskıya maruz kalabilir:
Devlet: “Sen bu kadar vergi ödüyorsan, demek ki daha fazlasını da ödeyebilirsin” baskısı. Yeni denetimler, yeni yükler, yeni talepler.
Siyaset: “Madem rekortmensin, seçimde yanımızda görün” çağrısı. İş dünyasının sırtına bindirilen görünmez bir kampanya finansmanı yükü.
Kamuoyu: “Onca vergi ödüyorsun da işçine ne veriyorsun? Çalışanına hakkını veriyor musun? Fiyatları neden şişiriyorsun?” soruları.
Yani sermaye için adını ortaya koymak, toplumun önüne hesap defterini açmak anlamına geliyor.
İşte bu yüzden isimlerini gizliyorlar. Çünkü şeffaflık, bu ülkede ödül değil ceza getiriyor. Güçlü olmakla övünmek yerine, görünmez olmayı tercih ediyorlar. Bu da aslında Antalya’daki sermaye yapısının ne kadar kırılgan, ne kadar güvensiz bir zeminde durduğunu gösteriyor.
Antalya’da milyar TL’lik ihalelere, belediyeye ilişkin büyük operasyonlara imza atıldı. Atılmaya da devam ediliyor. Devletin ve yargının işaret koyduğu bu ortamda, sermaye sınıfı “rekortmenlik” unvanını alırken neden sahnede çıkmaktan korkar? Çünkü görünür olmak, görünmez düşmanlarla yüzleşmek demektir.
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanına ve belediye yönetimine dair rüşvet soruşturmaları konuşulurken, sermayenin yüksek vergiyi ödeyenleri sahneye çıkmak istemez. İsimleri gizlemek, onların sadece vergi mükellefi değil, aynı zamanda güç dengeleriyle oynayan aktörler olmaktan kaçtıklarını gösterir.
İşte bu yüzden gizlerler:
• Devletin operasyonlarının hedefi haline gelmekten,
• Siyasetin alabiliyorsa baskısından,
• Kamuoyunun sorgulamalarından kaçmak için.
Vergi rekortmenlerinin adlarını gizlemesi, sadece bir ticari tercih değil; aynı zamanda bir savunma refleksidir. Ama bu refleks, sermaye ile devlet, sermaye ile siyaset ilişkilerinde büyük bir kırılganlık işareti taşır.
Turizm gelirleri, Antalya’yı vergi rekortmenleri ligine taşıyan bir güç olarak öne çıkıyor. Ancak bu gelirler şehirde adil dağılmıyor. Esnaf, küçük tedarikçi, servis sektörü, ulaşım esnafı turizmin büyüsünün gölgesinde eriyor.
Turizm gelirleri konuşulurken, imar rantlarıyla, arazi değer artışlarıyla, turistik yatırım karlarıyla zenginleşen sermaye grupları sahnede görünür; küçük işletmeler kar edemeyip kepenk kapatıyor.
Bu çarpıklığın temelinde, dağıtım adaletsizliği var. Turizmin getirdiği devasa döviz ve vergi gelirleri, ekonomik yapıyı kaydırıyor. Butik otelci, restoran sahibi, hediyelik eşya satıcısı kar etmeye çalışırken, devasa zincir işletmelerin ve büyük sermayenin kazançları şehir merkezine toplamış gibi görünüyor.
Yükü göğüsleyen kesim, “turizm ekonomisinin” dışındaki esnaf, üretici, sanayici. Ama vergiyi ödeyenler listenin tepesinde turizmciler. Evet, rekortmenler listesi turizmcilerle dolu ama bu liderliği, toplumsal sözleşmeye çevirecek vizyon nerede?
Ve son söz: Siz perde arkasında kalanlar, isimlerinizi saklayan büyük vergi efendileri…
Unutmayın, bu kentin gözü var, kulağı var, vicdanı var.
Verginizi veriyorsunuz, tamam; ama övünmek değil, hesap vermek de var işin içinde. Eğer Antalya’ya kattığınız serveti sokaktaki esnafa, tornacısına, çiftçisine, küçük turizmcisine dönüştürmeyi bilmiyorsanız; eğer belediyedeki soruşturmalar, ihaleler, rant düzeni sizi ürkütüp sahneye çıkmamayı seçiyorsanız, bilin ki o kasanın içi kadar kentin de vicdanı vardır.
Antalya vergi listelerinde milyarlarla oynayan turizm baronları var ama sahnede isimlerini gizliyorlar. Şehir, onların cirolarıyla övünüyor ama sokaktaki esnaf, sanayici, çiftçi bu övünçten tek bir fayda göremiyor.
Bir yanda gökdelen gibi oteller, diğer yanda kepenk indiren dükkanlar.
Görünmezliği tercih eden bu sermaye sınıfı şunu iyi bilmeli: Antalya artık sadece turistin bıraktığı dövize bakan bir şehir değil. Bu şehir, şeffaflık talep ediyor. “Vergimi verdim, ismimi sakladım, işime bakarım” devri geçti. Eğer ödediğiniz vergi kadar şeffaflık göstermez, kent ekonomisine adil katkı sunmazsanız, bu şehrin hafızasında rekortmen değil, sadece gölgede kalan isimler olarak kalacaksınız.
Antalya’nın geleceğini gizli listelerde saklanan turizm baronları değil, kente şeffaflıkla, vizyonla, adaletle yön verecek cesur aktörler belirleyecek.
Bu tablo da bize şunu söylüyor: Asıl mesele vergi ödemek değil, verginin gölgesinden çıkıp bu şehirle yüzleşebilmek.
Yorumlar
Kalan Karakter: