Yıllardır Antalya’yı konuşuyoruz. Toplantılarda, panellerde, protokol salonlarında “Antalya için” diyoruz. Ama fark ettiniz mi? Biz aslında hiç Antalya’yı dinlemiyoruz.
Ne der, ne ister, bizden ne bekler...
Kendi cümlemizi kurup, kendi çözümümüzü dayatıyoruz. O yüzden bu kez ben susayım, Antalya konuşsun.
Ben Antalya’yım.
Son birkaç günde iki büyük festivale ev sahipliği yaptım: 62. Altın Portakal Film Festivali ve Antalya Kültür Yolu Festivali. Perdeler açıldı, kortejler yürüdü, konserler, sergiler, tiyatrolar yapıldı. Ekim’in sonundan itibaren tam bir kültür sahnesine döndüm.
Altın Portakal 62 yıllık sinema geleneği; 104 film, 70 prömiyer.
Kültür Yolu Festivali 16 şehirden sonra bana geldi; damarlarıma sanat aktı.
Ama işin ironisi şu: Deniz sessiz, oteller boş, sokaklar sakin.
Yani turist gitmiş, şehir nefesini tutmuşken festival yapıyoruz.
Yıllardır aynı cümleleri duyarım:
“Turist şehre inmiyor.”
“Turist otelden çıkmıyor.”
“Esnaf siftah yapmadan kepenk kapatıyor.”
Doğru.
Çünkü beni turistle buluşturacak planlama yok.
Her yıl 17 milyon turist ağırlıyorum ama o turist valizini otele koyduğu anda benden kopuyor. Çünkü sokakta cazibe yok, ulaşım kolay değil, şehir rotası planlanmamış. Sonra dönüp “turizm gelirleri artıyor ama şehir ekonomisi büyümüyor” diyorsunuz. E büyümez.
Festival masa başında değil, şehrin nabzında planlanır.
Kültür Yolu Festivali yıl boyunca 16 şehirde düzenlendi. Bakın tarihlere:
Samsun 21–29 Haziran, Bursa 28 Haziran–6 Temmuz, Trabzon 5–13 Temmuz, Van 12–20 Temmuz, Nevşehir 2–10 Ağustos, Erzurum 16–24 Ağustos. Hepsi yazın tam ortasında.
Peki sıra bana gelince? 1–9 Kasım. Sezon bitmiş, turist yok. Bu mudur planlama? Festival sezonun sonunda değil, zirvesinde yapılır. Aksi halde festivalin enerjisi şehre değil, boş koltuklara akar.
Yanlış takvim = gösteri.
Doğru takvim = ekonomik etki.
Sandık konuştu ama duyan yok.
Seçimde tabloyu önünüze koydum, siz de sonucu gördünüz. 17 belediyeyi kaybettiniz. Bu bir sitem değil, bir uyarı sistemi. Sandık dedi ki: “Hizmette adalet yoksa sadakat yetmez. Şeffaflık yoksa slogan söner. Kent aklı yoksa parti aklı ağırlaşır.”
Beklenen basit: Önce özür, sonra onarım. Önce denetim, sonra yatırım. Seçmen “devam” demedi, “düzelterek gel” dedi.
Turizm kenti diyorsunuz ya, kentli ne çekiyor?
Trafik bir ömür, kira mucize, altyapı nefes alamıyor. Kazanan oteller, kaybeden kentli. Turist geliyorsa, kentliye de ulaşım, konut, gelecek gelsin. Deftere rakam değil, şehre iz bıraksın.
Bu şehir yönetişim istiyor. Gelir adaleti, şeffaf ihale, festivalde takvim aklı,
yolsuzlukta net tavır, göçte plan, kentte vicdan.
Ben Antalya’yım. Beni otelle değil, akılla yönetin. Beni reklamla değil, adaletle büyütün.
Beni susturmayın; dinleyin. Kulak verirseniz kazanırız.
Vermezseniz?
Yine söylerim.
Çünkü bu şehir benim değil…
Hepimizin.
Yorumlar
Kalan Karakter: