Antalyaspor’da son günlerde yaşanan üslup krizi, kulübün yönetim anlayışından şehirle kurduğu ilişkilere kadar pek çok konuda düşündürücü bir tablo ortaya koyuyor. Antalyaspor Kulübü Başkanı’nın, bir toplantıda Antalyaspor Derneği ve Vakfı başkanları için sarf ettiği “adam değiller” ifadesi, camia içerisinde ciddi bir saygı krizine, kibre, egoya ve oldukça sert bir soğuk savaşa işaret ediyor.
Antalyaspor’u yönetenlerin her konuda, her zaman aynı fikirde olması beklenemez. Beklenmemeli de. Böylesine büyük ve kalabalık bir camiada farklı fikirler olmazsa, bu durum birilerinin ‘derebeyliğini’ ilan ettiği anlamına gelir.
Ortada bir seçim sandığı var ve mevcut yönetim sandık ile belirlenmiş olmasına rağmen, seçilenler kendi düşünceleri ile çatışan fikirleri yok sayıyor, hatta bu duruma hakaretvari söylemlerle karşılık veriyorsa, bu durum birilerinin ‘diktatörlüğünü’ ilan ettiği anlamına gelir.
Tam da bu noktada özellikle Sinan Boztepe’ye şunu hatırlatmakta fayda görüyorum; ‘Antalyaspor hiç kimsenin babasının malı değil’
Bu sözler, sadece kişisel bir öfke patlaması olarak değerlendirilemez; aynı zamanda kulübün kurumsal kültürüne, iletişim biçimine ve yönetişim anlayışına dair ipuçları sunuyor.
Bu söylemin ardından, ne dernek ne de vakıf başkanları herhangi bir açıklama yapmadı. Bu suskunluğu ‘seviyeyi koruma’ gayreti olarak yorumlamak istiyorum. Umarım dernek ve vakıf başkanları Boztepe’nin seviyesine inmemek için sükut etmeyi tercih etmiştir.
Başkanlara da bu olgunluk yakışır ama peki ya şehir? Sivil toplum kuruluşları, taraftarlar, yerel basın? Ne yazık ki, Antalya’da bu tür durumlara karşı gelişen refleks sessizlikten ibaret. Oysa bu sessizlik, zaman zaman en güçlü onay anlamına gelir.
Finansal açıdan da tablo iç açıcı değil. Başkan Boztepe döneminde Antalyaspor’un borcu azalmadı, aksine arttı. Bu borçlanmaya karşılık somut bir çözüm ya da strateji sunulmadı. Bunun yerine, forma göğüs reklamı dahil olmak üzere birçok sponsorluk alanı, kulübün geleceği ipotek altına alınarak peşin şekilde satıldı. Bu durum, günü kurtarma adına yarını feda etmek anlamına geliyor ve çağdaş kulüp yönetimi adına kaygı verici bir yaklaşımı yansıtıyor.
Başkanın Turizm Bakanı ile sık sık görüştüğü ve bu temasların yeni sponsorluklar getirebileceği yönünde beklentiler olduğu biliniyor. Ancak Antalya’da milyarlar kazanan turizm yatırımcılarının neden Antalyaspor’a destek vermediği sorusu, hala cevapsız. Bu sorunun cevabı belki de kamusal alanlarda, siyasette ya da medyada gizli.
Sadece eleştirip bırakmayalım sorumlu yayıncılık ilkesi gereği aklımız yettiğince yaratıcı bir çözüm önerisinde bulunalım ki amacımızın bağcı dövmek değil, üzüm yemek olduğu herkesçe anlaşılsın. (Yoksa Sinan Boztepe’nin benim için de ‘gazeteci değil’ çıkışı yapması an meselesi)
Antalya’daki pek çok beş yıldızlı otelde, yangın yönetmeliğine uygun olmayan kapılar bulunuyor. Bu otellere denetim geldiğinde sezon sonuna kadar süre veriliyor. Neden her uygun olmayan kapı için Antalyaspor’a bağış yapılmasın?
Örneğin odabaşına 100 Euro.
Bu sistem, kulübe kaynak sağlar, turizmciyi sorumluluk almaya iter, şehir için de yapıcı bir çözüm üretir. Tabii bu sistemin işlemesi için kamu otoritesinin öncülüğü gerekir.
Sinan Boztepe’nin ‘adam değiller’ çıkışı gaftır, yeri gelir sineye çekilir. Ama ‘Antalyaspor’u ben mi kurtaracağım’ sözü tam bir skandaldır.
‘Madem Antalyaspor’u kurtarmak gibi bir derdin yok, ne diye o makamı işgal ediyorsun’ diye sorarlar adama?
Adam dedim ama şu an Antalyaspor’da adamlık sıfatı tartışmaya açık olduğu için bu sözümü geri aldım. Kim adam kim değil, camia bunun cevabını elbet verecektir. Çünkü hiç kimse Antalyaspor’dan güçlü değildir. Dananın kuyruğu koptuğunda, Sinan Boztepe hala adamlık statüsünde olursa söz iade edeceğim tartışmaya açtığı bu sıfatını kendisine.
Antalyaspor’un meselesi aslında “adamlık” değil, “aidiyet”tir.
Herkes kendi vitrini için konuşurken, kulüp için kimsenin elini taşın altına koymaması, bu şehrin ortak değerlerinin zamanla yok olmasına yol açıyor. Bugün dernek ve vakıf başkanına “adam değilsiniz” diyen bir yönetim anlayışı, yarın taraftara, gazeteciye ya da futbolcuya da aynı dili kullanabilir. Çünkü gücün denetlenmediği yerde, hem üslup hem de sorumluluk çürür.
Unutulmamalıdır ki Antalyaspor sadece bir futbol kulübü değil, Antalya’nın aynasıdır. Ve bugün bu aynada gördüğümüz manzara ne yazık ki oldukça bulanık…
MÜJDEMİ İSTERİM
Hep kötü şeyler olacak değil ya…
Bazen bu şehirde gerçekten umut verici gelişmeler de yaşanıyor.
Hem de öyle böyle değil, resmen mucize bu!
Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, uzun süredir üzerine ölü toprağı serpilmişçesine geçirdiği sessizliğini bozdu.
Ve bu kez görevini yaptı!
Evet, yanlış duymadınız; gerçekten yaptı.
Tarihi Mermerli Plajı’nda, kamuoyunda sıkça tartışılan uygulamalara karşı “dur” dedi.
Restorasyon adı altında yürütülen faaliyetlerin imar planına aykırı olduğunu tespit etti.
Yapıya eklenen cam doğramaları, tenteleri ve ilave unsurları “Kaldırın!” diyerek net şekilde reddetti.
Üstelik bu karar, Antalya kamuoyunda “sınırsız yetki, sıfır denetim” eleştirilerine sıkça konu olan AYDAŞ’ın uygulamalarıyla ilgiliydi.
Yani sıradan bir karar değil; adı sık skandallarla anılan bir yapıya karşı alınmış cesur bir duruştu.
Kurulun geçmiş sicilini bilenler şaşkın:
Kuleye takılan kubbeye onay veren, ahşap pencereyi PVC’ye dönüştüren, restorasyon adı altında beton döken projelere ses etmeyen kurul bu defa ayağa kalktı.
Ve biz bir kez daha gördük ki; kurul isterse korurmuş.
Yetkisini hatırladığı anda, tarihi de kenti de savunabiliyormuş.
Bu karar, bugüne kadar “Korumama Kurulu” diye anılan yapının, “Koruma Kurulu” olabileceğini gösteren kıymetli bir işarettir.
Darısı diğer kararların başına!
Teşekkürler Koruma Kurulu…
Antalya halkı sizi hep böyle görmek, böyle hatırlamak istiyor.
Bu karar; kamu eliyle, Koruma Amaçlı İmar Planı’na aykırı, ölçü ve içerik açısından sınırları aşan, onaysız ve projesiz müdahalelerin artık görmezden gelinmeyeceğini gösteriyor.
Kurul, Mermerli Plajı’nda uygulanmak istenen yapının 15 metrekareyi aşması ve surlar ile ilişkisinin projede belirtilmemesi gibi teknik gerekçelerle reddine karar vererek, uzun süredir beklenen kamu refleksini göstermiş oldu.
Üstelik bu karar sadece plan ihlaline karşı bir uyarı değil.
Asıl mesele, Konyaaltı Sahili’nde işgaller bir bir kaldırılırken, Mermerli Plajı’ndaki uygulamaların Kıyı Kanunu’na uygunluğu konusunda da ciddi soru işaretlerinin oluşması.
Açık konuşmak gerekirse, Koruma Kurulu’nun bu kararı, ilgili kurumların görüşü alınmadan yapılan işlemlerin, ileride daha büyük sorunlara yol açmaması için atılmış “düzeltici” bir adım gibi duruyor.
Zira kurul kararında da belirtildiği üzere, kıyı çizgisi altında kalan alan için nihai değerlendirme, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’nün görüşü sonrasında yapılacak. Bu da gösteriyor ki konu hâlâ kapanmış değil.
Dahası var:
Sayın Valimizin beğenerek kamuoyuna tanıttığı bu alanın, teknik olarak kanuna aykırı işlemler içerdiği ortaya çıkınca, yine olan vatandaşı yanıltan bürokratların hatalarına oldu.
Her zaman olduğu gibi, sorumluluk da sessizlik de yukarıya değil, aşağıya kalıyor.
Ayrıca, daha önce onaylanan projede sonradan eklenen cam doğrama, tente ve ilave yapıların tespit edilip kaldırılmasının istenmesi, artık sürecin takip edildiğinin de işaretidir.
Ve kamuoyu, ilk kez resmî bir kurul kararıyla net bir mesaj alıyor:
“Kurallar sadece vatandaşa değil, kamunun kendisine de uygulanmalı.”
(Elbette bu karar bazı çevreleri rahatsız edebilir. Daha önce bunun örneklerini gördük. Ama unutulmasın; bu şehirde olan biteni gören, takip eden ve gerektiğinde kamu yararı adına konuşmaktan çekinmeyen insanlar var. Her şey bir ihbar mektubuna bakar. Arşivler unutmuyor.)
Yorumlar
Kalan Karakter: