Bazen düşünüyorum…
Richard Bach, *“Martı Jonathan Livingston”*ı yazarken aslında bizim toprakları mı anlatıyordu?
Bir martının sıradanlığa başkaldırışı, sürünün ona “otur yerine” demesi, yükseldikçe daha çok yalnızlaşması… Bizim kültürde bu hikâyenin karşılığı o kadar net ki:
Anadolu’da birey olmak.
Çünkü burada kimse sana “uçma” demez.
Daha sinsi bir şey söyler:
“Gerek yok o kadarına.”
Jonathan’a da aynısını söylediler.
“Niye uğraşıyorsun?”
“Bu kadar yükseğe ne gerek var?”
“Burası bize yetiyor.”
Tanıdık geliyor değil mi?
Hani sen biraz daha çalışınca “kendini fazla parlatma” denir ya…
Bir adım öne geçince “göz önünde olma” uyarısı gelir…
Biraz farklı düşündüğünde, “böyle şeyler bizde olmaz” derler…
İşte tam orası, Jonathan’ın gökyüzüne hızla yükseldiği yerdir.
Çünkü kimse fark etmez ama insan aslında uçmak zorundadır.
Bu bir ego meselesi değil; hayatının anlamını arama meselesidir.
Anadolu insanı sıcaktır, dayanışmayı sever…
Ama birey olmayı pek sevmez.
Birinin kendi yolunu çizmesi, kendi sesini bulması, kendi kararını vermesi…
Bu topraklarda hep “tehlikeli konular” olarak görülür.
Sen uçarsın,
Sürü neden uçtuğunu anlamaz.
Sana kızar,
Sana gücenir,
Seni “bozulmuş” sayar.
Halbuki senin derdin başkalarını geride bırakmak değildir.
Sadece kendi sınırlarını kırmak istersin.
Jonathan da aynısını yapıyordu.
Ve güzel olan taraf şu:
Gökyüzünde ustalaştıktan sonra dönüp sürüye öğretmeye çalıştı.
“Ben yaptım, sen de yapabilirsin.” dedi.
Bizim kültürde ise bu cümle bazen kıymet görür, bazen de şu cevapla karşılanır:
“E biz yıllardır böyle yapıyoruz?”
İşte o noktada insan anlar ki,
Anadolu’da birey olmak, uçmaktan çok cesaret işidir.
Ama yine de uçacaksın.
Çünkü sorumluluğun kendine.
Çünkü bir gün hayata dönüp “Ben de yükseğe çıkmayı denedim.” diyebilmek, sürünün sıcak gölgesinde kaybolmaktan daha değerli.
Belki de mesele şu:
Uçmak isteyen martı da,
Yerinde durmayı seven sürü de,
Aynı gökyüzünün altında yaşıyor.
Ama herkes aynı yüksekliğe ait değil.
Ve ben bazen içimden şu cümleyi tekrar ediyorum:
“Yükseğe çıkanın yalnızlığı, alçakta kalanın rahatlığından daha güzeldir.”
Belki de Jonathan’ın bize bıraktığı en büyük miras bu:
Uçmak bir sonuç değil, bir duruştur.
Ve bu duruş, Anadolu’da hâlâ en kıymetli isyanlardan biri.
Esenlikle kalın…
Yorumlar
Kalan Karakter: