Keyifli bir yaz tatili geçirdim. Üç ay boyunca belki on binlerce kilometre yol yaptım. Yaz biterken geriye dönüp baktığımda en çok aklımda kalan şeyin “yol” olduğunu fark ettim. Bu hafta köşe yazımı yazarken de aklıma, hayatıma yön veren sözlerden biri geldi. Ralph Waldo Emerson’un şu cümlesi:
“Hayat bir yolculuktur, sadece varış noktası değil.”
Çünkü biz çoğu zaman sadece vardığımız yere odaklanıyoruz. Hep sonuç, hep hedef… Oysa bir şarkı dinlerken de güzellik sadece son notada değil; parçanın bütününde gizli. Hayat da tıpkı öyle.
Üstelik tarih boyunca yolun kendisi, hayatın merkeziydi. 20. yüzyılın başlarına kadar bile insanların büyük çoğunluğu, yaşadıkları yerin 10 kilometrelik çevresinden öteye geçemiyordu. O sınırların dışına çıkanlar “seyyah” olarak anılıyor, anlattıkları büyülü hikâyeler herkesin ufkunu genişletiyordu. Yol, hem keşif hem de hayal gücü demekti.
Bugünse durum bambaşka. İmkânlarımız çok daha geniş, yollar daha hızlı ve daha ulaşılabilir. Ama biz yolun kendisini görmekten çok, varacağımız noktaya kilitleniyoruz. Daha arabaya binmeden, uçağa geçmeden zihnimiz çoktan vardığımız yerde oluyor. Instagram’a yükleyeceğimiz kareleri, Google’da keşfettiğimiz restoranı planlıyoruz. Peki yolun kendisine ne kadar bakıyoruz? Dağların manzarasını, yol kenarında denk geldiğimiz küçük detayları, rastladığımız sürprizleri fark ediyor muyuz?
Hayat da böyle işte. Sadece hedefe odaklandığımızda, yolun bize sunduğu güzellikleri ıskalıyoruz. Ve yolun tadını çıkarmayanın vardığı yer de eksik kalıyor.
Bu yaz bana bir kez daha şunu hatırlattı: Hayat bir yolculuktur. Ve değerli olan, vardığımız nokta değil; yolun kendisidir.
Esenlikle kalın…
Yorumlar
Kalan Karakter: