Bir adam düşün…
İstese saltanat yaşardı ama istemedi.
Tahtı değil halkını seçti.
Altın saraylarda değil, cephelerin tozunda, Anadolu’nun yoksul sofralarında buldu huzuru.
Çünkü o biliyordu; bir milleti kurtarmak, onunla birlikte yürümekten geçerdi.
Bir adam düşün…
Öleceğini bile bile savaş meydanına çıkan.
“Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” diyebilen bir yürekle…
Savaşın ortasında bile kalemle kitap yazan, akşam karanlığında yeni bir millet inşa eden.
Bir adam düşün…
Küllerinden doğan bir halkın kaderini yeniden yazan.
Kadına seçme hakkı verirken Avrupa’da bile yankılanan bir cesarete sahip.
Köylüye “Bu milletin efendisi sensin” diyebilecek kadar halkına güvenen.
Ve bir adam düşün…
Bugünleri görseydi belki hüzünle gülümserdi.
Çünkü hayalini kurduğu çağdaşlık bir yanıyla gerçekleşti,
ama bir yanıyla hâlâ yolda, hâlâ eksik.
“Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir” demişti.
Ve biz o mirası her unuttuğumuzda bir adım geriye gittik.
Bugün onu yalnızca bir fotoğrafta değil,
her özgür düşüncede, her iyi niyette, her cesur adımda yaşatıyoruz.
O sadece bir asker değildi; bir devrimdi, bir fikir, bir umut, bir dirilişti.
Yüz yıl geçti, ama hâlâ aynı yerden sesleniyor:
“Ey Türk gençliği, birinci vazifen…”
Ve biz o sesi duydukça biliyoruz:
Cumhuriyet yalnızca bir yönetim biçimi değil, bir karakterdir .
10 Kasım, bir yas günü değil; minnetin, bilincin ve devam eden mücadelenin adıdır.
Yorumlar
Kalan Karakter: