Antalya’da yaz zaten belli. Güneş açık, kalabalık, hareket, enerji. Ama kış geldiğinde Antalya yaşlanmıyor, sadece ağırlaşıyor.
Hava kokusunu değiştiriyor, deniz başka bir renge dönüyor, insanlar biraz duruluyor.
Lara’da yürürken rüzgâr kafanı toplar. Dalgalar yazdakinden daha ciddi ses çıkarır.
Konyaaltı’nda falezlere çarpan su derin konuşur sanki. Düden’de yağmur sonrası yükselen toprak ve su kokusu içini açar. Beşkonak’ta su iyice soğur ama berraklaşır.
Geyikbayırı’nda taşın soğukluğu seni gerçekliğe sabitler. Saklıkent’te karı görünce gerçekten şaşırırsın; sabah deniz, öğleden sonra kar.
Ve asıl konu şu: Antalya’da yağmur yağdığında küfür ederek yaşamayı seçebilirsin, “of yine yağmur yağıyor, of hava kapandı” diyerek.
Ya da ikinci yolu seçersin: güneşin tadı ayrı, yağmurun tadı ayrı, serinliğin tadı ayrı, kokunun tadı ayrı… doğayla barışık yaşarsın.
Kış burada düşman değil, denge. Antalya sadece sıcaktan ibaret değil. Kış gelince “of, üf, bitse de yaz gelse” diye homurdanmak yerine, o yağmurun kokusundan keyif alan kazanıyor.
Çünkü bu şehir yağmurdan kaçmaz, onu sindirir. Antalya hem güneşe hem yağmura yer açan bir şehir. İnsan da hayatı aynı şekilde yaşadığında daha az şikayet edip daha çok keyif alıyor.
Doğayla kavga ederek değil, doğayla uyumlanarak yaşamak.
Güneşin hakkını vermek, yağmurun da hakkını vermek.
Esenlikte kalın.
Yorumlar
Kalan Karakter: