Bir gerçeği kabul edelim: Antalya artık bir alternatif değil.
Bir dönem İstanbul’dan, Ankara’dan kaçanların ilk durağıydı. Şimdi Antalya da o kaçışın içinde boğuluyor.
Lara pahalıydı, elit sayılırdı.
Bugün pahalı, kalabalık ve gergin.
Sokak aralarında park kavgası, her köşe başında aynı işletmeler, aynı telaş. Lara artık “Antalya’nın iyisi” değil, büyükşehrin küçük bir kopyası.
Fener ve Çağlayan…
Yaşam alanı olmaktan çok, sıkışmış apartman kümeleri. Metrekare büyüdü, hayat daraldı. Burada oturanlar denize yakın ama huzura uzak.
Konyaaltı denizdi, ferahlıktı.
Şimdi kalabalık, gürültü ve geçici hayatların merkezi. Sahil var ama şehir yoruyor. Konyaaltı artık dinlendirmiyor, tüketiyor.
Kepez “uygun” diye pazarlanıyor.
Ama uygunluk geçici, düzensizlik kalıcı. Plansız büyümenin, kontrolsüz göçün bedeli burada net görülüyor. Kepez’de yaşayanlar Antalya’da değil, başka bir şehirde yaşıyor gibi.
Döşemealtı bir umut olarak parladı.
Bahçeli ev, geniş alan…
Ama plansızlık oraya da ulaştı. Uzaklık sorun, ulaşım yük, sosyal hayat eksik. Döşemealtı kaçış noktasıyken, sabır testine döndü.
Alanya, Manavgat, Serik…
Turizm var ama hayat yok. Sezonluk kalabalık, geçici düzen, kalıcı yorgunluk. Buralar yaşamak için değil, dayanmak için.
Ve şimdi insanlar başka bir şey yapıyor: Antalya içinde semt değiştirmiyor.
Antalya’dan çıkıyor.
Burdur’a, Isparta’ya, Denizli’ye…
Asıl önemlisi: köyüne.
Bu romantik bir dönüş değil.
Bu, şehirlerin insana sunduğu hayatın iflasıdır.
Antalya pahalı olduğu için terk edilmiyor.
Antalya, büyükşehirler gibi davrandığı için terk ediliyor.
Ve son cümleyi yumuşatmaya gerek yok: İnsanlar artık denize değil, sessizliğe bakarak ev seçiyor.
Esenlikle kalın…
Yorumlar
Kalan Karakter: