Bir toplumun vicdanı genellikle ekonomik grafiğin görünmeyen çizgisidir.
Döviz yükseldiğinde sadece fiyatlar artmaz; nezaket azalır, güven azalır, insanın insana tahammülü azalır.
Tarih boyunca kriz yaşayan her ülke bunu bir şekilde hissetti: rakamlardan önce ilişkiler çöktü.
1990’ların sonundaki Arjantin krizi bunu en net gösteren örneklerden biriydi.
Bankalara güven kalmadı, insanlar kendi paralarını çekmek için sokaklarda sabahladı.
Sonra o güvensizlik sadece kasaları değil, kalpleri de sardı.
Yalan söylemek, kandırmak, “herkes yapıyor zaten” cümlesine dönüşerek meşrulaştı.
Yani ekonomi battı ama ahlak da sessizce yanında gitti.
Benzer bir tabloyu Yunanistan da yaşadı.
Kriz döneminde vergi kaçırmak sıradan bir direniş biçimine dönüştü; “devlet zaten bizi kandırıyor” denilerek bireysel etik çöküş sistemleşti.
Rusya’da 1998 krizi sonrası yolsuzluk bir istisna değil, işleyişin kendisi haline geldi.
Venezuela’da hiperenflasyon yalnızca pazardaki fiyatları değil, insanların birbirine duyduğu güveni de eritti.
Bu örnekler bize şunu anlatıyor: ekonomik kriz aslında ahlaki krizin aynasıdır.
Çünkü ekonomi bir sonuçtur insan davranışlarının, seçimlerinin, değer anlayışının matematikleşmiş halidir.
Eğer bir toplumda dürüstlük pahalı, çıkarcılık kârlı hale gelirse; o ülkenin parası değil, karakteri de değer kaybeder.
Ama çıkış yolu yine insanda gizli.
Bazı toplumlar dibe vurduktan sonra yeniden toparlanmayı başardı; çünkü ellerinde hâlâ paylaşma, dayanışma, umut gibi eski ama sağlam kavramlar vardı.
Yani mesele krizden çıkmak değil, kriz sırasında kim olarak kalabildiğimiz.
Bu noktada Vidhu Vinod Chopra’nın yönettiği Bitmeyen Sınav filmi akla geliyor.
Filmdeki başrol, kopya çekmeyi reddedip dürüstlükten taviz vermeden sınavını verir.
Sistemin adaletsizliğine rağmen kendine bir yol çizer çünkü inanır: “Kazanan, sistemi değil, kendini yenendir.”
Ve sonunda o dürüstlük, sadece onun değil, çevresindekilerin de pusulası olur.
Belki de toplumun yeniden ışığı bulması böyle başlar.
İnsan değişimi önce kendi içinde başlatır; dürüstlüğü kendine bir siper eder.
Sonra o küçük ışık zamanla çevresini, sonra da toplumu aydınlatır.
Belki hepimiz güneş olamayız, ama iyi birer sokak lambası olabiliriz.
Ve bazen, bir ülkeyi yeniden aydınlatmak için bu kadarı bile yeterlidir.
Esenlikle kalın.
Yorumlar
Kalan Karakter: