Çocukken elime ilk geçtiğinde Küçük Prens’i pek anlamamıştım. İnce bir kitaptı, kapağında sarı saçlı bir çocuk, birkaç çizim… Birkaç sayfa okuyup kenara bırakmıştım. O zaman bana sadece “tuhaf bir masal” gibi gelmişti.
Yıllar sonra tekrar açtığımda ise bambaşka bir şeyle karşılaştım. Meğer o kitap, çocukluğumda bana masal gibi görünen sayfaların arasına, büyüdüğümde anlayacağım dersleri saklamış.
Kralı hatırlarsınız; hep emir veriyor, ama aslında tek başına yaşıyor. Çevremizde de öyle değil mi? Hep “ben bilirim” diyen ama yalnızlığını emirleriyle gizleyen insanlar var.
Ya da içkici… İçiyor çünkü utanıyor, utandığı için içiyor. Bir kısır döngü. Bugün de çoğu insan kendi alışkanlıklarının içinde aynı döngüye sıkışıp kalıyor.
En çok tilkiyi seviyorum. “Evcilleştirdiğin her şeyden sorumlusun.” Bu cümle, bağ kurmanın ne demek olduğunu özetliyor aslında. İlişkilerimiz, dostluklarımız, hatta küçük alışkanlıklarımız… Onları sadece yaşamak değil, sonrasını da üstlenmek gerekiyor.
Ve Küçük Prens’in gülü… Başkalarına sıradan gelen bir çiçek, ama onun için dünyadaki tek şey. Çünkü değer dediğimiz şey, aslında kalbin verdiği anlamdan ibaret.
Şimdi dönüp bakınca fark ediyorum: Küçük Prens çocuklara değil, büyüklere yazılmış bir kitap. Çünkü biz büyüdükçe o satırların içindeki aynaya daha çok ihtiyaç duyuyoruz.
Belki de mesele şu: Çocukken masal diye okuduğumuz şey, büyüyünce kendimizi anlatıyor bize. Biz hâlâ biraz Küçük Prens’iz aslında. Ama farkı şu: Kimimiz hâlâ kendi küçük gezegeninde, kimimiz hâlâ kendi gülünün peşinde.
Ve asıl mesele, sadece hangi rolde olduğunu bilmek değil. Gerçekten kendi rolünü tanımak, kendini tanımak. Çünkü başkalarının gözüyle değil, kendi gözünle baktığında anlıyorsun kim olduğunu.
Hayat masal olmaktan çıktığında geriye tek bir şey kalıyor: Kendin.
Esenlikle kalın…
Yorumlar
Kalan Karakter: