“Noel pazarı” diye kapitalist bir kavram daha girdi hayatımıza… Batılı Hıristiyanlar, 25 Aralık’ta İsa’nın doğumgününü kutlar. Bu özel günde birbirlerine hediyeler alırlar. Kimse de “Doğumgünü İsa’nın, biz niye birbirimize hediye alıyoruz?” diye sormaz, kapitalizm bu soruyu ne yapar eder sordurmaz.
Biz Noel’i kutlamayız ama bizde de artık Noel pazarı merakı başladı. Bu merak iki farklı biçimde kendini gösteriyor. Birincisi, özellikle büyük şehirlerde kurulan Noel pazarlarıyla insanların alışverişe yönlendirilmesi. İkincisi ise daha yüksek gelir grubuna özgü olan Avrupa Noel pazarı turları. Evet, insanlar uçaklara binip Avrupa kentlerine gidiyor, Noel pazarlarında alışveriş yapıyor ve geri dönüyor.
*****
Kapitalizm, bizim tüketmemiz —hem de durmadan, daha çok tüketmemiz— üzerine kurulu bir sistemdir. Biz tüketmezsek sistem tıkanır. İşte tam da bu yüzden kapitalizm, bizi harcamaya yönlendirmek için pek çok “özel gün” icat etmiştir: Anneler Günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü, Bekârlar Günü, Öğretmenler Günü… Yetmez; Kara Cuma, En Uzun Gece, Dünya Ruj Günü gibi sayısız anlamsız günle insanlar daha fazla harcamaya teşvik edilir.
Sevgi, kapitalizmin tüm kanalları aracılığıyla metalaştırılır. Kapitalizmin en maharetli işi, duygularımızı etiketleyip raflara dizmektir. Sevgiye fiyat koyar, hatırlamayı kampanyaya çevirir, yakınlığı “kargoya verilir” hâle getirir.
Yeni yıl yaklaşırken yaşadığımız şey de tam olarak budur. Hepimiz koştura koştura hediye alma telaşındayız. Oysa yeni bir yıla girmek, sevgiyi kutulara, poşetlere koymak değildir. Hatırlamalı, aramalı, sarılmalıyız. Sevdiklerimize paket değil, yakınlık sunmalıyız. Peki bunu nasıl yapacağız?
*****
Birini aramak, uzun uzun konuşmak; ziyaret etmek, birlikte yürümek… Birine zaman ayırmak, en pahalı hediyeden bile daha kıymetlidir. Çünkü zaman satılmaz, taklidi yapılamaz. İnsan, ancak kendinden vererek gerçekten verebilir.
Birinin yükünü hafifletebiliriz. Hediye yerine yardım edebiliriz: market alışverişini yapmak, bir ev işine destek olmak, yaşlı bir komşunun işini halletmek, bir yakının randevusuna eşlik etmek… “Seni düşündüm”ün en somut hali bazen budur.
Yeni yıl, tüketim ritüellerinin zirvesi haline geldi ama bunu tersine çevirmek bizim elimizde: evde sade bir sofra, mum ışığı, sevdiğimiz bir film, eski fotoğraflar… Gösterişli değil, gerçek. Dışarıdan satın alınmış bir mutluluk değil, içeriden kurulmuş bir huzur.
Sistem bireysel tüketim ister; ilişki ise ortak zaman. Bu yüzden ilişki kurmak, başlı başına bir itirazdır.
Belki de en zor ama en ferahlatıcı hediye şudur: azaltmak. Daha az eşya, daha az telaş, daha az “mış gibi” kutlama… Yeni yıl, “daha fazlası”nın değil, “daha anlamlısı”nın başlangıcı olabilir.
Yorumlar
Kalan Karakter: