Sadece 12 saat… Yalnızca yarım günlüğüne uzak kaldım haberlerden. Dönüp gündeme baktığımda karşıma çıkan, bir ülkenin kalbine saplanmış onlarca acı, onlarca ölüm oldu yine. Genç, pırıl pırıl insanlar… Öldüler demek yetersiz, öldürüldüler. Bilerek, isteyerek, planlı şekilde.
*****
Orman yangınlarına neden olarak havaların sıcak oluşunu gerekçe gösteriyorlar. Evet, kimi yangınlar doğaldır belki… Ama bu ülkenin ciğerlerini kavuran, köyleri kül eden, insanı ve hayvanıyla yaşamı yutan yangınların çoğu doğanın değil, kötülüğün eseridir. Sadece ormanları değil, umudu da yakan bir karanlığın, PKK terörünün.
PKK’nın ormanları bir “savaş taktiği” olarak hedef aldığını yıllardır biliyoruz. Her ne kadar hükümet, bunu görmezden gelmeye çalışsa da, PKK’lılardan “biz yakmadık” diyen bir ses yükselmedi bugüne dek.
Ve hatırlayalım, ne demişti o karanlığın en bilinen yüzlerinden biri, Şemdin Sakık: “Silahımız tükenir, sayımız azalırsa Bodrum’a gider yatlarını yakarız. Antalya’ya iner seralarını yakarız. İstanbul’a çıkar arabalarını yakarız. İzmir’e ulaşır ormanlarını yakarız.”
Yaktılar… Hiç acımadan yaktılar…
Önceki gün o ormanlardan biri daha alev aldı.
Önceki gün, sayısız ağaç, kaçacak yeri olmayan binlerce hayvan ve 11 gencecik orman işçisi ve AKUT gönüllüsü, alevlerin içinde hayatını kaybetti.
*****
Neden?
Hani biz yangın söndürme konusunda deneyimliydik?
Hani geçtiğimiz aylarda Suriye’de çıkan yangın için askeri helikopterlerimizi, kara araçlarımızı yollayıp destan yazmıştık?
Peki, kendi ülkemiz yandığında neden sessizliğe gömüldük?
Yangın söndürme uçaklarımız nerede mi? Satışta!
Kayyumla yönetilen Türk Hava Kurumu, önce ambulans uçaklarını sattı. Ardından “ateş kuşu” denilen yangın uçaklarını da satışa çıkardı.
Bu uçaklar satılırken, bizim vergilerimizle ne yapıldı? Yeni uçaklar mı alındı? Hayır. O paralar, bizim paralarımız, bu ülkenin belki de en gereksiz ve en tehlikeli kurumu olan Diyanet’e aktarıldı.
Ve biz, alevlerin ortasında tek başımıza bırakıldık.
Yandık…
Evlerimiz, ormanlarımız, umutlarımız küle döndü.
*****
Orman yangını haberlerinin yanında bir küçük haber daha yer aldı önceki gün gündemde… Sokakta öldürülen Ahmet Minguzzi’nin annesi, adalet için oturma eylemi yaparken, ölümle tehdit edilmiş.
Neden?
Çünkü sokak ortasında hiç bir neden yokken Ahmet’i öldürenler, sokaklarda ellerini kollarını sallayarak geziyorlar. Bunun verdiği cesaretle sokaklarda terör estiriyorlar.
Önceki gün, Eskişehir’de sahne aldılar, 14 yaşındaki milli sporcuyu, hiç bir neden yokken 8 kişi birden dövdüler.
Sonra ne mi oldu?
Hiç! Hepsi serbest bırakıldılar.
Bir sonraki saldırının hangimizin çocuğuna yöneleceği belli değil.
*****
12 askerini mağarada, 11 insanını ormanda, 78 insanını otelde, yüzbinlercesini depremde, çocuklarını sokaklarda kaybeden bir ülkede yaşıyoruz.
Bir zamanlar “Devlet Baba” derdik…
Şimdi karşımızda; bizi koruyup kollayan değil, tehdit sayan, yalnız bırakan bir yönetim var.
Bizim için değil, bize karşı çalışan bir sistem…
Ve biz ne yapıyoruz?
Hiçbir şey!
Sadece susuyoruz.
Artık bir toplum değiliz.
Birbirine güvenmeyen, ortak acıda bile bir araya gelemeyen bir kalabalığız sadece.
Tepki vermeyen, hesap sormayan, sadece sırasını bekleyen bir koyun sürüsü gibi yaşıyoruz.
Hepsi bu!
Yorumlar
Kalan Karakter: