18. yüzyıldayız… Edward Wortley Montagu, İngiltere’nin Osmanlı İmparatorluğu elçisi olarak atanır. 1716 yılında, eşi Lady Mary Montagu ile birlikte İstanbul’a gelir ve çift burada iki yıl kalır.
Edward Montagu, hızla toprak kaybetmekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nda ülkesinin çıkarları için çalışadursun, eşi Mary Montagu, gezer, görür ve o günün Osmanlısını, akrabalarına ve dostlarına yazdığı mektuplarıyla anlatır. Ölümünden sonra bu mektuplar kitap halinde yayımlanır ve Avrupa’da büyük ilgi görür.
HEP MİSAFİRPERVERDİK
Montagu ailesi Osmanlı topraklarına giriş yaptığı sırada, Belgrad üzerinden geçerlerken, Lady Montagu, ilk gözlemlerini kaleme alır:
“Köylüler son derece sade, ama misafirperver. Giysileri renkli ve rahat; kadınlar başörtülü, ama yüzleri örtülü değil. Elbiseleri yerel kumaşlardan, ama zarif.”
“Bize taze pişmiş ekmek, koyun yoğurdu ve balla karıştırılmış süt ikram ettiler. Kendi halleriyle mutlu, basit ama zarif bir yaşamları var.”
DİNSEL HOŞGÖRÜ ŞAŞKINLIĞI
Lady Montago, sadece mezhep farklılıkları nedeniyle onlarca yıl boyunca birbirini boğazlamış bir Avrupa’dan gelmektedir. O nedenle, Osmanlı topraklarında gördüğü hoşgörü, onu şaşırtmıştır:
“Müslümanlar, farklı dinlere karşı son derece hoşgörülü. Hiçbir Hristiyan’a dinini değiştirmesi için baskı yapıldığını görmedim. Farklı dinlerden insanlar sessizce, birbirine karışmadan yaşayıp gidiyor. Ne zorbalık var, ne ayrımcılık.” Bu ifadeleri, Müslümanları “bağnaz ve barbar” olarak niteleyen Batı’ya bir yanıt niteliğindedir.
TÜRK HAMAMINDA BİR AVRUPALI
Lady Montagu’nun en ünlü mektuplarından biri, İstanbul’daki bir kadın hamamına yaptığı ziyareti anlatır. Avrupa’da kadınlar kapalı ve sosyal hayattan uzakken, Osmanlı kadınlarının sosyalleştiği, eğlendiği ve adeta birer “sosyalleşme kulübü” gibi kullandığı hamamlar onu hayran bırakır:
“İçeri girdiğimizde gözlerime inanamadım. En az iki yüz kadın vardı ve hepsi çıplaktı, yalnızca incecik bir tül örtüleri vardı. Bu manzara ilk anda beni hayrete düşürdü ama hiçbirinde utanma belirtisi yoktu. Son derece rahat, zarif ve neşeliydiler. Bana oldukça nazik davrandılar. Güzelliklerine, inceliklerine hayran kaldım. Aralarında genç, yaşlı, şişman, zayıf pek çok kadın vardı ama hepsi kendine güvenliydi. Burası adeta bir kadın cumhuriyeti gibiydi; özgürce konuşuyor, şakalaşıyor, kahkahalar atıyorlardı. Bu kadınlar, Avrupalı hemcinslerimizden çok daha fazla özgürlüğe sahip gibi geldi bana. Giysileri onları toplum içinde görünmez kılıyor ama bu sayede daha da serbest davranabiliyorlar. Erkek egemenliğinden daha çok özgürlükleri var gibi.”
ÇİÇEK AŞISINI AVRUPA’YA TAŞIR
18. Yüzyıl Avrupa’sında çiçek hastalığı yaygın ve son derece öldürücüdür. Oysa Osmanlı İmparatorluğu’nda hastalığın aşısı bulunmuş ve uygulanmaya başlamıştı. Lady Montagu’nun bu konuyu anlattığı mektubu, sanırım İngiltere’de büyük şaşkınlıkla karşılanmıştır:
“Her yıl Eylül ayında, kadınlar arasında yaygın olan ve oldukça güvenilen bir uygulama var. Halk arasında bu işlemi yapan yaşlı kadınlar, çiçek hastalığını hafif şekilde geçirmiş birinden alınan maddeyi, sağlam çocukların derisinin altına küçük bir kesik açarak yerleştiriyor. Bu işlem sonucunda çocuk hafifçe hastalanıyor, birkaç gün ateşleniyor ama sonra tamamen iyileşiyor. Ve hayatı boyunca bir daha çiçek hastalığına yakalanmıyor.
Benim gözlemlerime göre, bu yöntemle çiçek hastalığını geçirenlerde ölüm oranı neredeyse sıfır. Oysa İngiltere’de çiçek çıktığında aileler dehşet içinde kalıyor, çocukların yarısı ölüyor.
Oğlum Edward’a bu işlemi burada yaptırdım. Sağlığı yerinde, işlem başarıyla geçti. Avrupa’daki doktorların Osmanlı’nın bu uygulamasını öğrenmesini isterim.”
Lady Montagu, İngiltere’ye döndüğünde, bu yöntemi tanıtmak için çalışır ve İngiliz tıp çevreleri bu uygulamayı yavaş yavaş benimsemeye başlar.
Lady Montagu’nun mektupları, Mina Urgan tarafından, Türk Mektupları adıyla dilimize çevrilmiş. O günlerin Osmanlı İmparatorluğu’na uzanmak isteyenler için ilginç bir kaynak olabilir.
Yorumlar
Kalan Karakter: