Her yıl 30 Ağustos’ta, Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin kazanıldığı günü büyük bir gururla anıyoruz. Biliyoruz ki bu zafer, sadece Kurtuluş Savaşı’nın kritik dönüm noktası değil; aynı zamanda Anadolu’da yaşayan Türk milletinin varlığını koruma mücadelesinin en somut göstergesidir.
Ancak, 30 Ağustos’u sadece askeri bir başarı olarak görmek, tarihin en acı sayfalarından birini atlamak anlamına gelir. Çünkü bu zafer, aynı zamanda Anadolu’daki Türk halkına yönelik sistematik bir soykırım girişimini durdurmuştur.
*****
1919-1922 yılları arasında Yunan ordusunun Anadolu’da işgal ettiği bölgelerde, birçok uluslararası gözlemci ve tarihçi, yaşananların bir “etnik temizlik” ve “soykırım” olduğunu belgelerle ortaya koymuştur.
Yunan işgalinin acı gerçekleri, sadece Türk tarihçiler tarafından değil, uluslararası gözlemciler ve belgelerle de doğrulanmaktadır. Bu belgeler ve tanıklıklar, işgalin Anadolu’da yalnızca askeri bir kontrol değil, aynı zamanda sistematik bir soykırım girişimi olduğunu ortaya koyuyor. Geri çekilirken Yunan birliklerinin kasaba ve köyleri kasıtlı olarak ateşe verdiği, savunmasız sivillere yönelik acımasız katliamlar düzenlediği, binlerce yıllık kültürel mirasımızı yok ettiği belgelerle kesinleşmiştir.
İtalyan Subay Salvatore Mauceri, Yunan ordusunun geri çekilirken kasaba ve köyleri yakıp yıktığını ve halk üzerinde tam bir katliam uyguladığını resmi raporlarında belirtmiştir.
Kızılhaç Uluslararası Komite Delegesi Maurice Gehri, Yunan işgal güçlerinin Müslüman halkı yok etme amacıyla sistematik vahşetler gerçekleştirdiğini aktarmıştır.
Sovyet diplomatları Frunze ve Aralov, Yunanların Batı Anadolu’da mal varlıklarını yağmalayıp halkı imha ettiğini rapor etmişlerdir.
ABD Amiral Mark Lambert Bristol ise, Yunan işgal güçlerinin eylemlerini “haçlı seferi” görünümünde olduğunu ifade etmiş, savunmasız Türk sivillerine karşı tam bir katliam yapıldığını belirtmiştir.
Bunlar gibi sayısız tanıklık, Anadolu’daki Türk nüfusuna karşı yürütülen vahşi saldırıların geçici bir askeri işgal olmadığını, aynı zamanda planlı ve organize edilmiş bir etnik temizliğin parçası olduğunu göstermektedir.
*****
İşte tam da bu ortamda, 30 Ağustos 1922’de Mustafa Kemal Atatürk’ün komutasındaki Türk ordusu, hem emperyalizme hem de yerel işgal güçlerine karşı tarihin seyrini değiştiren bir zafer kazandı. Bu zafer, Anadolu’daki Türk varlığının son kalesini korudu, binlerce masum insanın hayatını kurtardı ve Anadolu’nun geleceğini güvence altına aldı.
30 Ağustos’u anlamak, sadece kahramanlığı yüceltmek değil; aynı zamanda bu topraklarda yaşanan acıları unutmamak ve hatırlamaktır. Çünkü tarih, tekrarlanma ihtimali olan derslerle doludur.
Yorumlar
Kalan Karakter: