Antalya turizminin belleğinde silinmez bir iz bırakan Talya Otel…
Sadece bir otel değildi; Antalya otelciliğinin üniversitesiydi.
Onlarca genel müdür, yüzlerce departman yöneticisi yetiştirdi.
Talya’da çalışmak bir işten fazlasıydı; bir referanstı, bir kimlikti.
Antalya turizminin mihenk taşı olan bu zarif yapı, şehrin kültürel hafızasını da taşıyordu.
Girişteki merdivenli atriumu, ortasında piyanonun ince tınıları, barın gösterişten uzak ama öğretici salon adabı… Hepsi, Antalya’ya bir yaşam kültürü aşılıyordu.
Çalışanların büyük bölümü bizim okul arkadaşlarımız, komşularımız, akrabalarımızdı.
Talya’nın disiplini ise herkesi aynı potada birleştirir; ölçülü, saygılı, işini bilen bir otelciye dönüştürürdü.
Altın Portakal’ın Kalbi: Talya
Festival dönemlerinde Antalya halkı ve sanatçılar Talya’nın girişinde buluşur, lobide sohbet ederdi.
Sinemacıları ağırlamak bir prestijdi.
Eski fotoğraflar hala bu anları taşır; bir şehrin kültür albümü gibidir o görüntüler.
Antalya cemiyet hayatının zarafeti ise her yıl festival zamanı Talya’da vücut bulurdu.
Koç Ailesi ile Antalya Arasında Kurulan İncelikli Köprü
Talya, Koç ailesi ile Antalya halkı arasında da bir nezaket bağı oluşturmuştu.
Vehbi Koç’tan Rahmi Bey’e, Suna Hanım’dan İnan Kıraç’a uzanan o zarafet zinciri, Antalya’nın tarihine ve geleneklerine duyulan saygıyla birleşirdi.
Bir soru hep aklımda durur:
Nasıl oldu da bir otel, bir şehrin karakterini bu kadar etkileyebildi?
Cevap tek kelime: Zarafet.
Vehbi Koç’la başlayan bu zarafet kültürü, sadece otelin içinde değil; mahalleye, sokağa, falezlere yani Antalya’nın ruhuna kadar yayılmıştı.
2025’in Talya’sı: Zarafetten Uzak Bir Dev Blok
Bugün o zarif bina yerini devasa bir yapıya bıraktı.
Dış görünüşü, ne yazık ki Antalya’nın siluetine yakışan bir oteli değil, adeta “2025 model bir adliye sarayı”nı andırıyor.
Her önünden geçtiğimde içime bir sızı düşüyor.
“Bu kadar mı değiştik? Koç ailesi neden böyle bir bina yaptı?” diye düşünürken, Fenerbahçe kongresinde Ali Koç’un halini görünce cevabı buldum:
O zarif beyefendiler, hanımefendiler güzel atlarına binip gitmiş…
Yerlerini, bağıran, kavga eden, her şeyi sahiplenen bir jenerasyon almış.
Zerafet yerini kibire, gürültüye ve avamlığa bırakmış.
Talya Bir Otelden Daha Fazlasıydı
Talya, rahmetli Vehbi Koç için bir evdi.
Antalya halkı içinse bir sembol…
Bahçesinin peyzajı bile zarafetin bir yansımasıydı.
Falezlere saygıyla yerleştirilmiş her ağaç, her çiçek bir sanat eserini andırırdı.
Sadece otelin içi değil, çevresindeki yeşil alan da Antalya’nın nefesiydi.
Bugün ise o zarif bahçenin yerinde göğe uzanan beton kütleleri var.
Mahallenin ölçeğini de, falezlerden izlenen Antalya silüetini de bozan bir mimari…
Eskinin dengeli zarafeti, gösterişli ama ruhsuz bir heybet arayışına dönüşmüş durumda.
Dileğim Şudur: Yeni Talya O Eski Ruhu Yaşatabilsin
Çünkü zarafet sadece bir mimari çizim değil, bir ruhtur.
Bir şehri taşıyan görünmez kültürdür.
Allah rahmet eylesin Vehbi Bey’e…
O’nun kurduğu o zarafet köprüsünü yeniden kurabilirsek, Antalya belki yine o eski Talya günlerine kavuşur.
Belki Türk turizminin “her şey dahil zekâsı” da gerçek otelciliğin ne olduğunu hatırlar.
Mahalleliden Notlar
* Bir zahmet, hangi belediyenin vakti varsa Klüp Caddesi’ne bir asfalt, bir kaldırım yapıversin.
* Şehrin ortasında toz, toprak, çukur yakışıyor mu Antalya’ya?
* “Menderes Başkan’ın mahallesi” diye mi yapmıyorlar, onu da anlamış değilim…
Yorumlar
Kalan Karakter: