Zor olan
Zor nedir biliyor musunuz?
Turisti, kendi yaşam tarzından taviz vermeden; konfor alanına saygı göstererek, Ortadoğu ile Avrupa arasında, laik ve demokratik bir ülkede çoluk çocuk tatil yapacağına güven verip ikna etmektir.
Zor olan budur
Tur operatörleri, Türk turizminin gelişmesinde hayati bir rol oynadı.
Devlet teşvikleri henüz üç-beş broşürden ibaretken, bu ülkenin güzelliklerini kendi imkânlarıyla yurt dışında anlatmaya başladılar.
Turizmin kalkınma hamlesi, önce valizlerde taşınan broşürlerle başladı.
1989’da Lufthansa ve Türk Hava Yolları’nın ortak girişimiyle SunExpress kuruldu.
Amaç netti: Almanya’dan direkt uçuşlarla turist getirmek.
Yanlış hatırlamıyorsam başlangıçta üç uçağı vardı.
Az uçak, büyük hayaller.
O yıllar Kaleiçi’nde 15–20 pansiyon vardı;
Lara ve Konyaaltı’nda 10–15 küçük otel;
Kemer, Alanya, Side’de toplam 100–150 otel ve pansiyon.
Rahmetli Turgut Özal’ın vizyonuyla açılabilmiş 10–15 tatil köyü eklenince hepimiz gururlanmıştık.
Azdı ama sahiciydi.
Rehberlik hizmetleri zordu, turlar zordu; memlekette yabancı dil bilen insan sayısı sınırlıydı.
Nüfus artıyor, farklı kültürlerden insanlar Antalya’ya geliyordu.
Sağlık sistemi, ulaşım, kanalizasyon, belediye hizmetleri, eğitim…
Her şey eksikti.
Gerçekten zordu.
Ama yapıldı.
Yetti mi?
Hayır.
Çünkü otel yapmak kolaydı.
Finans kanalları beton kafaya açıldı; “Danışman” adı altında takipçiler oluştu.
Halkın sahilini ecrimisille kirala, sonra teminat göster; devlet bankasından kredi al!
Ekonomide bunun bir adı var mı bilmiyorum.
Bizim oralarda “derenin taşıyla derenin kuşu vurmak” derler.
2000’lere yaklaşırken Turgut Özal vizyonundan sapmalar başladı.
Tatil köyü yaklaşımı yerini beton kafa otel imalatına bıraktı.
Ankara’da tanıdığı olanın, sahilde 49 yıllığına tahsis edilmiş bir otel arsası vardı artık.
Turizm, planla değil; Ankara’daki dayı, amca ile büyümeye başladı.
Sonra ne mi oldu?
Yetmedi!
Ne yollar yetti, ne hastaneler, ne havaalanları, ne okullar, ne de modern sosyal hayatın imkânları.
Hiçbir şey yetmedi.
Bunlar olurken, kolayı seçen beton kafa sadece kesesini doldurmakla yetinmedi.
Takdir görmek istedi, “önemli adam” olmak istedi.
Yetmedi; turizmi en iyi bilenin kendisi olduğunu iddia ederek, Ankara’da turizm sektör temsilcisi dümeniyle ahkâm kesmek istedi.
Neredeyse cennet sahilleri, karlı dağları, binlerce yıl önce yapılmış antik kentleri müteahhit dedesinin yaptığını söyleyecek noktaya geldiler.
Bugün neredeyiz?
Manşet büyük: “Antalya’ya gelen turist sayısında REKOOOR!”
Sorgulamadan okursan haberler harika.
Manşetlerin altında da zengin otelciler kulübünün sevimli yüzü olan müdür bey hemen belirir:
“Turist rekoru kırdık, aferin bize.”
Sevgili kardeşim,
Sen bu sene açılan yeni yatak kapasitesinden haberdar mısın?
O “rekor” dediğin artış, yeni açılan tek bir büyük otelin kapasitesine anca yetiyor.
Bu yüzden küçük ve orta ölçekli işletmeler para kazanmamaktan şikâyetçi.
Hepsi birbirine aynı soruyu soruyor: “Bu nasıl rekor, ortada turist yok?”
Dedik ya…
Kolay olan otel yapmaktır.
Zor olan, otel yapımından sonrasıdır.
Asıl soruyu soralım o zaman: Beton kafasıyla, plansız ve vahşice yapılan bu yatak kapasitesinin devlete yükü nedir, halka yararı nedir?
Son 10 yılda Antalya özelinde, kolayı seçerek yapılan her büyük otelin bu şehre maliyeti, getirisinden katbekat fazladır.
Zor olan; Gelen turiste sağlıklı hizmet verecek altyapıyı kurmaktır.
Turistin otel dışında vakit geçireceği çağdaş alanları planlamaktır.
Zor olan; Alınan İller Bankası payıyla milyonlarca turiste hizmet vermektir.
Zor olan; Havaalanlarını yapmak, bağlantı yollarını tamamlamaktır.
Zor olan; Kanalizasyon sistemini eksiksiz kurmak, denizi, sahilleri, doğayı korumaktır.
Zor olan; Otel yapmanın arkasındaki rantın karşısında durmaktır.
Zor olan; Şehir sakinlerinin yaşam kalitesini bozmamaktır.
Zor olan; Şehirde eğitim seviyesini yükseltmektir.
Zor olan; Haberleri okuyup sorgulamaktır.
Dostlarım,
Size Antalya’nın turizm serüveninde masum ve kolektif çalışan ilk 25 yılı ve beton kafalı ikinci 25 yılı özetledim.
Şimdi soruyorum: Beton kafalı ikinci 25 yılın şakşakçıları, benim güzel Antalya’mın önümüzdeki 25 yılını planlıyorsa ne dersiniz?
Madem öyle, alın size 2050 vizyonu: Yeni beş yıldızlı görgüsüzlük abidelerine bir son verin.
Hatta yapılmış otellerdeki kaçak odaları yıkın.
Kapasite artışlarını eski haline çekin, yatak sayısını düşürün.
Gelen turist sayısına değil, kişi başı harcamaya odaklanın.
Bunu yapmazsanız; ne yol yeter, ne havaalanı, ne iş gücü…
Ve sonunda
Ne Antalya kalır,
Ne turizm.
Yorumlar
Kalan Karakter: