Antalya bugün iki ayrı fotoğraf veriyor. Birinde ışıklar göz alıyor, diğerinde şehir karanlıkta kayboluyor.
Patron memnun, müdür gururlu… Şehir karanlık.
Son günlerde Antalya’da bazı otel müdürleri çıkıp açıklamalar yapıyor: “Oteller dolu” diyorlar.
Hangi Antalya’dan söz ettiklerini bilmiyoruz.
Çünkü şehir merkezlerinde tablo bambaşka.
Konyaaltı, Muratpaşa sokaklarında, Lara’nın arka caddelerinde; küçük oteller, pansiyonlar, butik işletmeler boş.
Yeni yıl geliyor ama şehirde ışık yok.
Hareket yok.
Ses yok.
Antalya bir ekosistemdir.
Ve bir ekosistem, yalnızca büyük oteller doluyken sağlıklı sayılmaz.
Bir tesis doldu diye şehir dolu olmaz.
Bir patron memnun diye Antalya kazanmış sayılmaz.
OTELLER SAHTE CENNET, ŞEHİR KARANLIK
Beş yıldızlı otellerin lobilerinde yükselen dev yılbaşı ağaçları…
Dış cephelerde ışık şovları…
Yüz binlerce Euro’ya getirilen şarkıcılar…
Bunların tamamı, büyük otellerin kendi iç dünyasında yaşanan aktiviteler.
Şehir merkezleri kapkaranlıkken,
otel duvarlarının içinde “sahte cennetler” kuruluyor.
Dünyanın pek az yerinde görebileceğiniz bir manzara bu: Şehir ölü, otel canlı.
Turizmin başkentinde, şehirle turizm arasındaki bağın bu kadar kopması tesadüf değil.
Peki bu tabloda; şehrin bütün dinamiklerini besleyen küçük otel ve pansiyonların hakkını kim savunacak?
Turizm Bakanlığı mı?
İlgili kurumlar mı?
Devlet, kimsesizlerin kimsesi değil mi?
Devlet, fırsat eşitliğini sağlamakla yükümlü değil mi?
TGA tam da bu dengeyi kurmak için var olmadı mı?
Turizm gelirini şehre yaymak,
en az turist getirmek kadar önemli değil mi?
Hep bir ağızdan “evet” dediğinizi biliyorum.
ÇATLAK SES İSTEMEYEN SİSTEM
Durum böyleyken, sistemi tasarlayanlar çatlak ses istemiyor.
TGA’da yaklaşık 500 milyon Euro’luk bir bütçe yönetiliyor.
Bu bütçenin fazla sorgulanması arzu edilmiyor.
Ayda bir, bakan ve bakan yardımcılarıyla aynı masaya oturmak; zor bulunur bir imkân.
Bu imkânın; “Şehirleri süsleyelim”,
“Geliri merkeze yayalım”,
“Kış günü küçük işletmelere can suyu olalım” gibi “rahatsız edici” taleplerle ziyan edilmemesi gerekiyor (!)
TGA SEÇİM ŞENLİKLERİ
Geçtiğimiz hafta Turizm Geliştirme Ajansı’nın (TGA) seçimleri yapıldı.
Hatırlatalım: Basit Konaklama Belgeli bir pansiyondan, beş yıldızlı resort otele kadar
bütün konaklama tesisleri, cirolarından %0,75 oranında pay ödüyor.
Bu para, ülkenin tanıtımı ve turizmin geliştirilmesi için toplanıyor.
Peki bu paranın nereye, ne kadar harcanacağına kim karar veriyor?
TGA Yönetim Kurulu.
Teoride kulağa hoş geliyor.
Pratikte ise tablo başka.
OY VAR, ADAY YOK
Akdeniz Bölgesi’nde 3.840 işletme oy kullanabiliyor.
Demokratik mi?
Evet.
Ama iş aday olmaya gelince tablo değişiyor.
Bu işletmelerin sadece 1.451’i aday olabiliyor.
Geriye kalan yaklaşık 2.400 işletme — yani üçte ikisi — sistem dışı.
Kim bunlar?
Basit Konaklama Belgeli işletmeler.
Pansiyonlar.
Küçük oteller.
Aile işletmeleri.
Sistem, bu işletmelerin oy kullanmasına katlanabiliyor.
Ama yönetim “ciddi bir iş.”
Bu yüzden ikinci kilit devreye giriyor:
Aday olabilmek için, bölgedeki toplam yatak kapasitesinin %10’una sahip işletmeler tarafından aday gösterilmek gerekiyor.
Akdeniz’de bu, yaklaşık 60 bin yatak demek.
Yani sistemin mesajı net:
Oy verirsin ama yönetemezsin.
DÖNELİM ANTALYA’YA
İşte bu yüzden Antalya karanlık.
İşte bu yüzden şehir merkezlerinde hayat yok.
İşte bu yüzden turizmin başkenti yılbaşı gecesi bile sönük.
Bu bir tesadüf değil.
Antalya’nın karanlığı; temsiliyetten başlayan, demokrasi eksikliğiyle derinleşen bir karanlıktır.
SEÇİM ŞENLİĞİNİN HAZİN SONU
Bu hikâyeyi yazanların beklemediği bir final oldu.
Küçük ve orta ölçekli işletmeler, sandığa gitmeyerek sessiz bir protesto yaptı.
Son bir yılda yaşadıkları; bitmek bilmeyen denetimler, yangın kapıları, mühür tehditleri ve her olumsuzluğun müsebbibi ilan edilmenin cevabıydı bu.
Sonuç mu?
3.840 işletmenin olduğu bir bölgede, yaklaşık 100 oyla tamamlanan utanç verici hazin bir demokrasi hikâyesi.
Kim seçildiğinden bağımsız olarak, bu tablo her şeyi anlatıyor.
Temsil edin.
Ve…
Selam söylemeyi unutmayın.
Yorumlar
Kalan Karakter: