Nilhan Osmanoğlu’nun kim olduğunu biliyorsunuz, II. Abdülhamit’in 5. kuşak torunu… Pek ciddiye alınacak bir insan değil; internette pazarlama yaparak para kazanan; II. Abdülhamit’in mallarının mülklerinin kendi ailesine olduğunu iddia eden ve İstanbul’da birçok mülkü buna dayanarak kendisine isteyen; Tayyip Erdoğan’a yaranmak için başkanlık sistemini destekleyen ve referandum öncesi bir anda tesettüre giriveren; kişisel çıkarları peşinde fırsat kolladığını sürekli belli eden bir kadın… Televizyon ekranlarına konuk etmeyi pek seviyorlar bu kadını; o da çıkıp, dikkate bile alınmayacak şeyler söylüyor. Bir keresinde, köşeye sıkışınca, kendisini eleştirenlere, “sizin ecdadınız kim” diye sordu. Yani onunki sultan da bizimki kim; biz kimiz ki konuşuyoruz demeye getiren bir soru…
Yanıtı hemen vereyim: Benim ecdadım; senin deden, ninen, annen, baban, bütün sülalen sarayda saltanat sürüp sefahat içinde yaşasın diye tarlada köle gibi çalışan, vergi adı altında ürettiğinin çoğu elinden alınan, yoksul ve eğitimsiz köylüdür.
* * * * *
Gelelim sizin dedenize… Çok iyi yönleri vardı; harika bir marangozdu, borsa ve bankacılıktan anlardı; alaturka müzik ustasıydı; diplomasiyi iyi bilirdi… Bunların benim dedeme bir faydası yoktu. Anadolu, onun zamanında demiryolu, okul, hastane gördü; bunların da benim dedeme çok faydası olduğu söylenemez, çünkü dedem, bunlardan pek de faydalanamayacak ölçüde yoksuldu.
Dönem nedeniyle zor, ama keyifli bir hayatı oldu. Saraylarda sefahat içinde yaşadı. Ben demiyorum bunu; tarih kitapları yazıyor.
Evet, dedeniz hakkında, çok yazıldı çizildi. O günlere tanıklık eden bir Alman’ın, Paul Krause’nin, dedeniz hakkında yazdıklarını, buyurun birlikte okuyalım. Krause, uzun yıllar bu topraklarda yaşamış ve yaşadıklarını ‘Türkiye 1915’ adlı kitabında toplamış.
Diyor ki…
* * * * *
“Osmanlı tahtına oturan en entrikacı sultan…”
“Sabırlı ve dayanıklı bir halk, hiçbir zaman, Abdülhamit devrinin en başından beri olduğu kadar utanç verici bir yönetime tahammül etmek zorunda kalmamıştır.”
“Jurnalcilik müessesesini her yönden desteklemiş ve çok büyük harcamalarla bütün ülkeyi saran bir jurnalci ağı kurmuştu… Abdülhamit, devlet işlerinin her kademesine karışır; verdiği emirlerle, bakanları çiğneyerek, bazı memurları azleder, yerlerine kendi casuslarını ya da gözdelerini fantastik maaşlarla atardı. Kardeş kardeşi, baba oğlunu gammazlamaya başlamıştı. Müslümanlarda gelenek olan karşılıklı bayram ziyaretleri bile, jurnalleme korkusundan yapılamaz olmuştur. Bütün bu çirkin casusluk zorlamalarından, tehlikelerine rağmen uzak durmaya çalışan halkın yaşamı öylesine çekilmez olmuştu ki…”
* * * * *
Dedeniz hakkında bunları yazmış Krause; benim dedem hakkında da birkaç kelam etmiş, yukarıdaki satırlarda ‘halk’ diye söz edilendir benim dedem. Krause’in “cesur, cömert, alçak gönüllü, konuksever, saygılı, hoşgörülü” diye tanımladığı… Bana, sizin dedelerinizin yaptığını iddia ettiğiniz gibi, devasa bir servet yerine, haklı bir gurur bırakan…