Açlıktan büyük gerçek yoktur dedik, gıda sorununa bakmaya başladık. Toprakla girdik konuya, tohumla devam edelim.
Çiftçinin en önemli gündemi tohum, bizim de öyle olmalı. AKP iktidarı döneminde çıkarılan Tohumculuk Yasası, sadece çiftçinin değil, bizim de geleceğimizi belirleyecek nitelikte.
Yasa diyor ki; çiftçi, binlerce yıldır kullandığı atalık tohumlarını kullanmayı ve satmayı bırakacak, sertifikalı tohum kullanacak. 2018 yılından itibaren, sertifikalı tohum kullanmayan çiftçiye, devlet desteği verilmeyecek. Yani önümüzdeki yıldan itibaren çiftçi; hem tohum satarak gelir elde edemeyecek, hem de eğer sertifikalı tohum kullanmazsa, destekten yoksun kalacak. Bu durumda çiftçinin önünde iki seçenek olacak; sertifikalı tohum almak ya da üretimden vazgeçmek.
Tohumculuk Yasası, Türkiye’deki tüm tohumculuk kuruluşlarının kamu kuruluşu niteliğindeki bir meslek kuruluşu çatısı altında zorunlu olarak bir araya gelmesini de öngördü. Yasanın hemen ardından, Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) kuruldu. Birlik; sertifikalı tohumların çoğaltımı, işlenmesi, ambalajlanması, yurt içi ve yurt dışında pazarlanması ve yurt dışından yeni bitki çeşitleri ve tohumlukların alımını yapıyor. Bazıları yabancı ortaklı yaklaşık 800 şirket birliğin üyesi.
Birlik; önemli bir iş yaptığını savunuyor. Yerel tohumları çiftçiden alıyorlar, hibrit (melez) tohum haline getiriyor, ambalajlayıp çiftçiye satıyorlar. Hibrit tohuma mecbur olduğumuzu, yoksa yurt dışından GDO’lu ürün getirmek zorunda kalınacağını söylüyorlar ve bu nedenle son derece ‘hayırlı’ bir iş yaptıklarını iddia ediyorlar.
* * * * *
Oysa…
Biliyorsunuz, Anadolu toprakları, binlerce yıllık son derece değerli ürünlere ev sahipliği yapıyor. Bu ürünlerin tohumlarının, çokuluslu tohumculuk şirketlerinin iştahlarını kabartmadığını düşünmek, en hafif deyimiyle saflık olur. İşte yeni yasa, bu şirketlere, Anadolu tohumlarını, altın bir tepside sunuyor.
Yasaya göre, devletin tohumculuk alanındaki tüm yetkileri, Türkiye Tohumcular Birliği’ne bırakılıyor. Yani, çokuluslu şirketler veya onların yerli ortaklarına… Tohumculuk piyasasını, onlar denetleyecek. Böylece, köylünün kendi tohumluğu ve fidelerine, çokuluslu şirketler patent koyacak.
Köylü, binlerce yıldır kullandığı, toprak anaya ait olan ve kuşaktan kuşağa aktarılan tohumunu, hibrit hale getirilerek yapısı değiştirilmiş ve paketlenmiş halde satın alacak. Hem de her yıl… Çünkü hibrit tohumlar, sadece bir kez kullanılabilir, sonrasında kendilerini yok eder. Yani şirketler, köylüye, kendi tohumunu, her yıl yeniden satacak.
* * * * *
Bu yasanın yol açacağı sonuçlar, dünyanın başka yerlerinde gözümüzün önünde. Göremeyenlere, yasa Meclis’teyken uzun bir mektup göndermiş Avrupalı çiftçiler. “Aman” demişler, “sakın bu hatayı yapmayın!”
Avrupalı Çiftçiler Koordinasyonu'nun mektubu, deneyime dayalı uyarılarla dolu:
"Biz Avrupalı küçük çiftçiler, benzer yasalardan çok çektik. Tarımsal üretimimiz, her geçen gün çok uluslu şirketlere, onların tohumlarına ve tarım ilaçlarına daha fazla bağımlı hale geliyor. Avrupa Birliği, milyonlarca küçük tarım işletmesinin ve ancak onlarla birlikte gelişebilen bütün bir biyolojik çeşitliliğin yok oluşuna izin verdi. Binlerce bitki çeşidi yitirilmiş ve onlarla birlikte yüzlerce hayvan ırkı tarihe karışmış oldu. Siz aynı hatayı yapmayın!”
* * * * *
Dünyaca ünlü ekolojist, araştırmacı ve aktivist Vandana Shiva, “Hangi sorunla karşılaşırsak karşılaşalım cevabını tohum ve toprakta buluyoruz. Şiddet ve savaş sorunu, açlık ve hastalık sorunu, demokrasinin yok edilmesi sorunu…” diyor. Toprağın da tohumun da değerini öğrenmek ve yapılan muazzam hatadan dönmek için, Shiva’nın ülkesi Hindistan’daki gibi, küçük çiftçilerin intihar etmesini beklemeyiz umarım.