Siyasetçilere, özellikle yerel yöneticilere halkın bakış açısı çok mekaniktir.
Halk onları yol, park, yeşil alan yapan dezavantajlı insanlara destek olan kişiler olarak bakar.
Onlarında bir hayal dünyası olduğunu, kültür, sanat, edebiyat gibi estetik işlerle uğraşacağını düşünmez.
Oysa sanatla uğraşan bir yerel yönetici naif, zarif ve incelikli bir insan olduğu gibi insanları anlamada da daha başarılıdır.
“Menderes Türel’in” Piyano Festivali’nin açılışını piyano çalarak açtığı günü unutmam.
Büyük keyif almış ve takdir etmiştim.
Geçtiğimiz günlerde de “Ümit Uysal’ın, yazdığı Lavinyanın aşkla imtihanı” isimli hikâye kitabını aldım ve bir solukta okudum.
Aslında hikâye okumam, benim tercihim daha çok romandır.
Lavinyanın aşkla imtihanını okuyunca iyi yazılmış, kurgusu ve dili düzgün hikâyeleri okumanın verdiği damakta kalan bir tadı yeniden aldım.
Her biri farklı zaman ve mekânlarda geçmiş ama daha çok –sanırım- Uysal’ın kendi yaşanmışlıklarından kesitlerin yer aldığı hikâyeleri okurken kendinizi de bu hikâyelerde buluyorsunuz.
Uysal’ın farklı bir üslubu var diyebilirim.
Çünkü kimi hikâyelerde Sait Faik’in basit ve yalın cümlelerini ağırlıklı olarak kullanırken, birden bir yerde Yaşar Kemal’in devrik cümleleri ile zıplatıyor okuyanı.
Bazı hikâyelerde ise Kafkavari ruh analizi yaparken, birden Orhan Kemal oluverip, günümüze taşıyıveriyor…
Türkçeyi çok iyi kullandığını söylemeliyim.
Günümüz Türkçesi ile yöresel Türkçeyi kimi hikâyelerinde nefis bir şekilde harmanlamış.
İnsanı çok iyi yakalamış…
Tutkularını, aşklarını, yalnızlıklarını, anlaşılamamakları, hırslarını, geçmiş ile günümüz insanının farklılıklarını ve değişen değerlerini abartmadan, natürel bir cesaretle yazmış.
22 hikâye birbirinden farklı ve gerçekten okunası hikâyeler.
Ama ben 2 hikâyeden oldukça etkilendim.
Birisi “Kınık Dayı’nın Koyu” hikâyesi.
Sanırım Uysal, bu hikâyede kendi ergenlik ve liseyi bitirdiği dönemdeki gel-gitlerini ele almış.
Yalın ve çıplak sevgi beklentisi ile başarıya dayalı koşullu sevgi arasında sıkışan delikanlının kendini bulma çırpınışlarını; başarıyı, ailenin beklentisi ile değil de kimliksiz, yoksul ve çektiği evlat acıları ile hayata küsmüş “Kınık Dayının” karşılıksız sevgisi ile nasıl yakaladığını anlatıyor.
Ben Kınık Dayıyı çok sevdim…
Herkesin hayatında böylesine karşılıksız seven bir Kınık Dayısının olmasını isterim.
Etkilendiğim ikinci hikâye ise “Kaçmak” oldu.
Yörük kızı Dudu’nun kendisini kaçıran Civan Kadir ile olan aşkı.
Uysal, bu hikâyede Yörük dilini ve deyimlerini o kadar yerinde kullanmış ki okuduğunuzda çok hafifte olsa “İnce Memet” esintisi almamanız işten değil.
Sonrasında yaşlanan Dudu’nun çektiği yalnızlık acısı insanı gerçekten etkiliyor…
Ezcümle…
Ümit Uysal’ın kelime kuyumculuğu yaptığı bu hikâye kitabını bence okuyun…
Kendinizden çok şey bulacaksınız…
Yorumlar
Kalan Karakter: