Elbette cumhuriyet savcılığına değil mi?
Bende her yurttaşın yapması gerekeni yaptım ve bir konuda haksızlığa uğradığıma inandığım için adliyenin yolunu tuttum.
Lakin adalet sarayına en yakın yer olarak yaklaşık 500 metre uzağa aracımı park etmek zorunda kaldım.
40 dereceye yakın bir sıcakta benim gibi yaşlı ve yüksek tansiyonu olan birisi için işkenceye dönen yolu, terden sırılsıklam şekilde geçip nihayet adalet sarayının kapısından içeriye duhul eyledim.
Daha içerinin serinliğine sığınır sığınmaz xray denen aletten geçmem için üzerimde ne kadar metal madde varsa çıkarıp bir sepete koydum ve cihazdan geçtim…
“dıııt..dıııttt”
Gerisin geriye çıkıp tekrar denedim ama çifaide, yine “dıııttt dıııttt”
“Beyim kemerinizi çıkarın” diyen polise “olmaz, çıkaramam pantolonum düşer” deyince adam gözlerini kısıp kuşkulu kuşkulu gözlerle “ne o üzerinde patlayıcı mı var” dercesine bakınca çar naçar kemerimi çıkardım.
İyi de epeyi kilo verdiğimden biliyorum ki pantolonum belimde durmaz…
Bir elimle kemeri çıkardım, diğer elimle de pantolonum uçkurunu avuçlayıp yeniden cihaza doğru dualar ederek hamle yaptım ve çok şükür sesiz soluksuz öte yana geçtim.
Bir elimde üzerimden çıkan metaller, diğer elim pantolonumun uçkurunda uygun bir yer bulup eski halime geldim.
*****
Dilekçemi vermek üzere “müracaat savcılığına” yöneldim.
Savcılığının kalemine giremeden iki güvenlik görevlisi beni durdurdular ve dilekçemi alıp incelemeye başladılar.
Dilekçemin sayfalarını ağır ceza mahkemesi reisi edasıyla inceleyen genç güvenlik görevlisi, “beyim bunu bilişim suçlarına bakan savcıya götüreceksiniz” diyerek karşı kapıyı gösterdi.
Yani dilekçemin akıbetini adli görevliler değil, güvenlik görevlisi belirlemiş oldu böylece…
Neyse dediği kapıya yöneldim ve kapının yanındaki bankoda oturan genç kadın dilekçemi alıp “burada bekleyin, savcı bey ifadeye çağıracak sizi” dedi.
Yaklaşık yarım saat oyalandım ve sonrasında aynı genç kadın içeriden elinde benim dilekçemle geldi ve “bunu basın suçlarına bakan savcıya götüreceksiniz” dedi.
“İyide on saniyelik bir şey için beni yarım saat ne diye beklettiniz” diyemeden basın savcısının nerede olduğunu sordum ve dışarıdaki danışmada bulunan görevlilere sormamı söyledi.
Çıktım ve danışmanın bankosuna geldim.
Ben burada ne arıyorum diye şaşkın şaşkın bakınan türbanlı bir hanım kıza yumuşak bir sesle “Basın savcılığı nerede” dedim…
“Birinci kat D blokta ama oraya girmeniz için kimliğinizi verin size ziyaretçi kartı vereceğim” dedi.
Çıktım 1. Kata ve yöneldim D bloka…
Elimdeki kartı elektronik okuyucuya gösterince cırttt dedi kapı açılıverdi.
Yani kartım olmazsa giremeyeceğimi anladım.
Sora sora basın savcısının kalemini buldum ve içeri girdim…
Gazeteci olduğumu söyleyip görevliye dilekçemi uzatınca “A blokta falan savcıya götürüp havalesini yaptırın sonra bana getirin” dedi.
Çıktım bu kez A bloğa doğru yürüdüm.
Elektronik kartı okuyucuya uzattım garip bir sesle kırmızı yandı ve kapı açılmadı.
Kartın arkasıyla, kenarıyla, tersiyle, düzüyle ne kadar denedimse kapıyı açmam mümkün olmadı.
Benim canhıraş şekilde kapıyla mücadele ettiğimi gören çay dağıtıcısı “abi, danışmadan bu kapının kartını almazsan açılmaz” deyince yeniden söylene söylene indim zemin kata ve danışmaya giderek derdimi anlattım.
Elimde bu kez A bloğun kapısını açacak kartla yeniden 1. Kata çıktım ve kapı bu kez edeplice açılıverdi.
Falanca savcıyı nerede bulurum diye birine sordum ve bana bir kapıyı gösterdi.
Kapının koluna basarak açmak istediğimde kapı kolu neredeyse elimde kalıyordu ama kapı açılmadı.
İçeriden sesler geliyordu bu nedenle kapıyı yeniden tıklatıp açmak istediğimde kapının kolu aşağıya düşüverdi.
Benim bu şaşkın halimi gören bir görevli “kapının yanındaki zile basın” dedi ve bastım zile kapı açılıverdi.
İçeriye girip tam ağzımı açacakken savcı “şimdi ifade alıyorum dışarıda bekleyin” deyince çıktım çaresizce.
Bir saatten fazla bekledim ve içimden “ulan senin nene gerek hak aramak… hak ararken nahak yere adliyede sürünüp duruyorsun” diye söylenip durdum…
Nihayet kapı açıldı ve ben ışık hızıyla savcının karşısına dikildim.
Şöyle bir baktı dilekçeye ve havalesini yaptı.
Aynı hızla A bloktan D bloğa koşar adımlarla geçtim ve kaleme gidip dilekçenin kaydını yaptırdım.
“Beyim biraz bekleyin savcı bey ifadenize başvuracak” deyince kan beynime sıçradı ve “Ver ulan dilekçemi savcının da, hak arayanında, hâkiminde mahkemenin de…” diye haykıracakken yumuşacık bir sesle “yarın gelsem olur mu” sözleri dudaklarımdan dökülüverdi.
“Olur” demesiyle fırladım çıktım…
****
Siz, siz olun adliyeye hak aramaya giderseniz hangi katlara gideceğinizi ve o katların kapılarını açan kartları almayı sakın ihmal etmeyin…
Haa bir de pantolonunuzu sıkı tutan cinsinden giyinin, ne olur ne olmaz…
Yorumlar
Kalan Karakter: