Bilim, kişiliği bir insanın duyuş, düşünüş, davranış biçimlerini etkileyen etmenlerin kendine özgü görüntüsüdür şeklinde açıklamış. Kişiliğin oluşmasında doğuştan gelen özellikler mi çevresel etkiler mi rol oynar? Her ikisi de kişiliğin gelişmesinde önemli rol oynar. Bireyin biyolojik, kalıtsal ve psikolojik yapısının yanı sıra edindiği yeteneklerin, güdülerin de etkisi tartışılmaz. Bir de istekler, duygusal ve bilişsel eğilimleri ele alırsak konunun alışkanlıklara ve davranış kalıplarına kadar kapsama alanının genişlediğini görürüz. Bütün bunların tamamı davranış kalıplarıdır ve çok sık karşılaştığımız klasik kişilik kuramları tek bir özelliğe odaklanmıştır. İlk göze çarpanlar dışa dönüklük, kontrol odağı, kendini izleme durumu sayılabilir. Dışa dönüklük: kişinin sıcakkanlı olması, enerjik, heyecan arayan, neşeli, cana yakın tavırlar sergileyen ve baskın bir yapıda olmasıdır. Bazı durumlarda dışa dönüklük, deneyimlemeye açık olma şeklinde de gözlemlenebilir ayrıca kişiler arasındaki olaylara, çevreye analitik bakma ve başka görüşlere açık olma gibi duyarlılık farklılıkları gösterir.
Kişilikteki geçimlik boyutunda alçakgönüllülük baskın bir durum olup işbirliğine inanılmakta, geçimlik boyutunda düşük yapıya sahip olanlar da ise şüpheci, rekabetçi, ihtiyatlı olma gibi özellikler baskındır.
Duygusal denge, kişinin ne kadar eleştiriye açık olduğu, strese ne kadar dayanıklı olduğu, endişeli ve gergin durumlarda ne tür tavırlar sergilediğiyle ilgilidir. Kişilikdeki en önemli unsurlarsa sorumluluk sahibi, ilkeli olabilme durumu, sistemli, azimli ve titiz olabilme durumudur.
Tümünü bir araya topladığımızda sağlam duruş olan yapılar karakterli, kişilikli olarak isimlendirilirler sonucuna varabiliriz .