İnsanlar okuma yazmayı öğrenmeden önce; çizmeyi öğrendi. Yazma ve okumaya başladıkları zaman da bile alfabeleri hep çizimlerle dolu idi.
Mayalar, Mısırlılar ve daha birçok milletler yazıyoruz diye hep çiziyorlardı.
O zamanların en zor mesleği her halde “yazıcılık” idi!
Kâğıt icat olduğunda dünyada resimli alfabe kullanan diller kalmamıştı!
Yazı dili “Latin Alfabesi” dediğimiz bugünkü yazı biçiminde kendini buldu. İnsanlar duygu ve düşüncelerini daha rahatlıkla anlatır oldular.
Kâğıt icat olsa bile Romalılar; yazılarını kâğıt üzerine değil de taşlar, sütunlar üzerine yazmaya devam ettiler. İyi de ettiler. Çünkü kâğıtlar yandı ama taşlardaki izler silinmediler.
…
Zamanımızda birçok ülke yazı dili olarak Latin Alfabesi’ni kullanmaktadırlar. Çin, Kore, Japonya, Hindistan, Rusya ve Arabistan gibi ülkelerin yazılarının kendi karakterleri vardır. Onları kullanırlar.
…
Bazı insanlar (!) yazıyı ve resmi; kâğıt üzerine veya deftere yapmayı pek sevmezler. Bilerek veya bilmeden ellerindeki her hangi bir madde ile bulundukları ortamda, müsait buldukları bir yere; mutlaka “isimlerini” ya da sevdikleri futbol takımının kısa adını yahut sevdiği kişinin adını yazarlar.
Okul sırası, masa, sandalye, otobüste oturduğu koltuk, piknik yaptığı yerdeki banklar, girdiği tuvaletin duvarı, gezdiği, gördüğü yerlerdeki tarihi resimler, çeşmeler, sütunlar kazıyarak yazılan isimlerle doludur.
Genellikle de erkekler yaparlar bu çirkinlikleri!
Avrupa ve Amerika’da “grafiti” denilen “yazı + resim” karışımı bir akım doğmuştur ki; o manyaklar da buldukları her duvara, köprüye, trene, kamyona “sanatsal” yazılar ve şekiller çizerler.
Bu akım bize de sıçramış durumda!
Bizimkiler Avrupa görmedikleri için; o grafiticilerin nerelere yazdıklarını bilmezler. Onlar şehirlere yazarken, bizim cahil grafiticiler de sanki koskoca şehirde yer kalmamış gibi; gelir KALEİÇİ’nin tarihi evlerin duvarlarına “utanmadan” yazarlar, boyarlar!
BUGÜN
Duvarlarına sprey boya veya kalın kalemlerle yazılmamış hiçbir sokak yoktur.
Polis ve Belediye kamerası vardır ama bu “kör kameralar” onları asla görüp yakalamaz ve ceza da vermezler!
Zaten KALEİÇİ’nde polisi ve zabıtayı insanlar sık görseler; o duvarlara yazı yazmaya fırsat bulamazlar!
MEYDAN BOŞ
Ne Bakan vaar ve ne de gören var!
Sahipsiz Kaleiçi sokakları; göz boyamaca yapılan çiçeklendirmelerle insanları oyalıyorlar. Bazı sokaklar kaderine terk edilmiş vaziyette.
Tarihi Kaleiçi maalesef böyle!
“AYI”
Hani dedim ya insanlarımız buldukları boş yerlere mutlaka isimlerin yazıyorlar diye!
Atatürk Caddesi’ni süsleyen o güzel hurma ve palmiye ağaçları vardır.
İşte bu vatandaş da yazacak yer bulamamış; gelmiş bu ağacın üzerine yazmış: AYI!
Garip ama gerçek yıllar önce görüntülediğim bu “kazıma yazı” hâlâ özelliğini kayıp etmemiş yazanın adı okunabiliyor:
“AYI”
Oku bakim:
A..YI!
AYI!