Her sözcük yığını duygu ifadesi değildir. Kişinin söyleyiş biçimi, doğup büyüdüğü yer, ait olduğu sosyal tabaka, öğrenim düzeyi, yetiştiren aile, ifade tarzının geçtiği anlatım duygu alışverişinin temelini oluşturan öğelerdir. Dil ile kültür, dil ile duygular arası iletişim kişinin genel durumunu belirler. Dilin bir felsefesi de olmalı. İfade edilen duyguları anlama “duygusal varlığın” edinimi ile ilgilidir. Kültür bağlantısı için de duyguların açılmasında kullanılan dil, aslında insan aklının bir ürünüdür.
Dünyanın dört bir yanında dille ilgili sayısız araştırmalar olmasına rağmen dünya dillerinin sayısı hakkında kesin bir sonuç yoktur. Dünya’nın bazı bölgelerinde dil sayımının sistemli bir şekilde yapılamaması, bölgelerdeki farklı diller konuşan insanların dağılımının belirlenememesi, dillerle lehçeler arasındaki dil kültürünün netleşmemesinden dolayı sağlıklı bir sonuca ulaşılamıyor. Diyelim dünyadaki ülkelerin sayısına bakarak dünya dillerinin sayısı belirlenmiş olsun o zaman da etnik, siyasal, ekonomik, din, inanç gibi bakış açıları değişken olan sonuçlar ortaya çıkacaktır.
Diksel çeşitliliği doğru belirleyebilmek için ülkelerin siyasal etkinliklerine bakmak gerekir. Dünya dillerinin doğuş noktasını izleyerek, aralarında bir bağ olduğu sonucunda “dil aileleri” grubu oluşmuştur.
Sözlü iletişim aracı olan dil, bireysel ve toplumsal olarak netlik kazanmıştır. Bireysel olan dil düşünce ile ilişkilidir. Kişi düşünce ve duygularını dile döker. Toplumsal olarak bakınca dil kültürle ilişkilidir. İnsanların yaşadığı topluma ait olması bulunduğu toplumun kültürü hakkında bilgi verir. Çünkü insanın ürettiği de toplumun ürettiği de kültürel özellikleri yansıtır.
Sözün kısası, ne düşündüğümle ne söylemek istediğim arasında, ne anladığını sandığınla ne anladığın arasında zorluklar var ama yinede birbirimizi anlamayı denemeliyiz.