SİMYACI kitabını yıllar önce okumuştum. Kitapta geçen “kişisel menkıbesini aramak” cümlesini hep hatırlarım.
Simya, hem doğanın araştırılmasına hem de ruhani felsefe disiplinine işaret eder aynı zamanda kimya, metalurji, fizik, tıp, astroloji, semiotik, mistisizm, spiritüalizm ve sanatı bünyesinde toplar. Simya “Okültizm”in dallarından biri ya da kapsadığı alanlar olarak da ifade edilir.
Okültizm genel olarak söyleyecek olursak, içimizde doğan soruların çözümünü gösterir. Konuya bilim açısından bakacak olursak, her bilimin fizik, metafizik ve matematik kısımları vardır. Bu üç kısıma sahip olan bilime gerçek bilim diyebiliriz. Yani EKSİKSİZ BİLİM. Tez (fizik) antitez (metafizik) ve sentez (matematik) TAM BİLİMİ meydana getiren güçlü unsurlardır.
Okültizm’in dallarından biri olarak görülen SİMYA iç (ezoterik) simya ve dış (egzoterik) simya olarak iki bölümdür. Dış simya maddelerin birbirine dönüşümünü sağlamak anlamında “büyük eser” olarak, iç simya ise inisiyatik bir eğitim sonunda edinilen spiritüel “aydınlanma” yani “küçük eser” olarak ifade edilir. “Büyük eser”i gerçekleştirmek, “felsefe taşı”nı bulmak ve “ölümsüzlük iksiri”ni içmek, aydınlanmak anlamına gelir. “Küçük eser”i elde etmek ise tüm madenlerin türediği madde cevherini elde etmek değildir yani maddeler altına dönüşmez. Tamamen ruhsal varlığın ilk halini yani saf hali, saf şuur halini elde etmek anlamına geliyor. Metalin altına dönüşmesinde anlatılmak istenen “aura”nın arınması altın parlaklığını gösterecek bir saflığa ulaşması demek oluyor.
Demem o ki, “kendi menkıbeni aramak”; iç ve dış dünyanın hayat felsefesini ve hayattaki olayların biçimlenmesini sağlayan olgunluğu bulabilmek için çıkılan yol. Yani hiç uzaklarda aramaya gerek yok. Menkıbe kişinin kendi içinde, misyon ve vizyonunda.