İçim acıyor! Bir ülke nasıl bu hale getirilir? Bir halk, nasıl bu kadar yozlaşır? Cumhuriyetin kurumları nasıl böyle çökertilir? Suça ortak olmayanlar nasıl bu kadar sessiz kalabilir?
Sadece iki örnek... Son bir haftada gündemi işgal eden iki örnek vereceğim. Biri yargıdan, biri Türk Silahlı Kuvvetleri'nden... Adalet ve savunma, temel iki kavramdan, iki örnek...
* * * * *
İlk örneğimiz yargıdan...
Adana'da ve Edirne'de görev yapmış hakime Gül Altınok, başsavcı vekili ve bir hakimle birlikte, adli emanetten uyuşturucu çalıp bir odada alem yapmış. Gaziantep Vali Yardımcısı olan ve FETÖ'cü olduğu söylenen eşinin rızasıyla, hapisten kurtardığı iş insanı sevgilisiyle aynı evde dost hayatı yaşamış. Sevgilisinden ve başka zanlılardan sayısız rüşvet almış. Sevgilisi, rüşvet olarak 500 milyonun yanısıra, oğluna da bir gübre fabrikası hediye etmiş.
Hakime Altınok, sevmediği avukat, savcı ve hakimlerin fotoğraflarını Arap büyücülere verip, başarısız olmaları için büyü yaptırmış. Kararsız kaldığı dosyalarda da büyücülere danışıyormuş. HSK'nın kendisine karşı yürüttüğü soruşturma sırasında da, ceza almaması için cinci hocalardan destek istemiş.
Altınok'un suç ortağı bir Cumhuriyet savcısı! Birlikte rüşvet, şantaj, tehdit, cinayet planı gibi birçok skandala imza atmışlar.
Bağlantılar çok ilginç. Hakime Altınok'un avukatı Levent Göktaş, Hablemitoğlu cinayetinin zanlılarından. İnan Kıraç'ın iş ortağı ve avukatı... İsimleri Sezgin Baran Korkmaz'ın milyon dolarlarına çökme iddialarıyla gündeme gelmişti. İlişkiler buradan kimbilir nerelere uzanır...
* * * * *
İkinci örneğimiz, üniformasında yıldız olan bir TSK mensubuyla ilgili...
Suriye'de görev yapan bir general, makam aracıyla sınırdan insan geçirip, her turda binlerce dolar alıyormuş. Emir subayı uzman çavuş da ona yardım ediyormuş.
Makam arabasıyla... Yani Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait araçla insan kaçakçılığı! Sözün bittiği yer...
* * * * *
Bir toplumda yozlaşma en tepeden başlar. Bütün bu suçlar, tepelerdeki birilerinin desteği olmadan işlenmez, işlenemez. Bu insanlar cezalandırılır, ancak onlara kol kanat gerenler hep perde arkasında kalır. Onların ortaya çıkarılması ise, sorgulayan, hakkını arayan, susmayan örgütlü bir toplumla sağlanabilir. İhtiyacımız olan; gidenin yerine benzerini getirecek bir seçime bel bağlamak değil, birlikte ses vermektir.