Yaklaşık 3 yıl önceydi... Binali Yıldırım basın mensuplarının önünde bir açıklama yaptı ve dedi ki: "Meclis'te 550 çeşit yemek var, seçmek için zaman yitiriyoruz. Bu kadarına gerek yok, 50 çeşit olsun yeter." Şaka yapmıyorum, gerçekten bunu dedi, videosu hala internette duruyor. Ülkesinde milyonlarca insan açken hem de! Bunu da ben söylemiyorum, buyurun Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı'nın sürekli güncellenen açlık haritasına bakın. Türkiye için turuncu renk kullanılmış haritada; karşılığı "orta derecede yüksek". Açıklaması da şu: Ülkedeki insanların yüzde 20-30 oranı beslenemiyor. Vatandaşın en temel ihtiyacı olan gıda, ne yazık ki birileri için "seçmesi zor"ken, çoğunluk için "yok"! * * * * * Bu durum, doğal olarak en çok çocukları etkiliyor. Sosyal medyada öğretmenler, çaresizlik içinde haykırıyor: "Çocuklar açlıktan derste bayılıyor". Bu utanç verici durumun düzeltilmesi için, bazı sivil toplum örgütleri, "okul çocuklarına günde 1 öğün sağlıklı yemek" talep ediyorlar. Bu konu, muhalefetteki partiler tarafından TBMM gündemine taşındı ve ne oldu bilin bakalım; AKP ve MHP milletvekilleri "olmaz, çocuklara günde bir öğün sağlıklı yemek vermeyiz" dediler ve reddettiler! Biliyor musunuz, NATO ve ABD destekli 12 Eylül darbesi yapılmadan önce Anayasamızda şöyle bir madde vardı: "Devlet, halkın gereği gibi beslenmesini, tarımsal üretimin toplumun yararına uygun olarak artırılmasını sağlamak, toprağın kaybolmasını önlemek, tarım ürünlerine ve tarımla uğraşanların emeğini değerlendirmek için gereken tedbirleri alır." 12 Eylül'den sonra yapılan o bağımsızlık düşmanı dış destekli 1982 Anayasası'na bu maddeyi koymadılar. Yani, halkın beslenmesi de, tarımın desteklenip toprağın korunması da artık önemli değildi! İşte bugünün temelleri, taaa o zaman atıldı. Bir de 1985'te hazırlanan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme var. Onun 6. maddesi der ki; "Taraf devletler, çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterirler." 27. maddede de şunlar yazılıdır: "Taraf Devletler, ulusal durumlarına göre ve olanakları ölçüsünde, ana-babaya ve çocuğun bakımını üstlenen diğer kişilere, çocuğun bu hakkının uygulanmasında yardımcı olmak amacıyla gerekli önlemleri alır ve gereksinim olduğu takdirde özellikle beslenme, giyim ve barınma konularında maddi yardım ve destek programları uygularlar." Biz bu sözleşmeyi 1990'da imzaladık, 1995'te yürürlüğe girdi. Birileri "vallahi bu bizim imzamız değil" diyor sanırım! * * * * * Sorunun öneminin ve aciliyetinin farkında olan ve bu konuda saygıdeğer bir çaba gösteren gıda mühendisi Bülent Şık, o kentten bu kente dolaşıp, çocukların yeterince beslenememesinin önemini anlatıyor ve o sağlıklı bir öğüncüğü sağlamak için uğraşıyor. Kendisiyle geçenlerde karşılaştım ve bana dedi ki; "biliyor musun, o bir öğünün maliyeti sadece 20 lira"! Ve onlar için harcanacak her kuruşun, yakın ve orta gelecekte ülkeye nasıl fayda sağlayacağını anlattı. Çünkü bugün o 20 lira verilmediği için, çocuklar gelecekte pek çok hastalıkla mücadele edecekler ve bunun devlete maliyeti çok yüksek olacak. Yeterince gelişemeyen beyinlerinin yaratacağı sosyal maliyet de cabası! Ülkenin geleceğini dinamitleyen bu sorunu, önceliklerimiz arasına koymak için umarım geç kalmamışızdır.