Neler yaşadığımızın farkında mısınız? Zorbalığın nasıl yaşamlarımız üzerinde egemenlik kurarak, göğsümüzü sıkıştırdığının? Daha ötesi; zorbalığın her türünün ödüllendirildiği, ona karşı çıkmanın ise cezalandırıldığı bir yönetim ve yargı sisteminde yaşamak zorunda bırakıldığımızın?
Çok derine inmeye gerek yok; yakın gündemden birkaç başlık yeter, konuyu anlatmak için…
* * * **
Zorbalığın ne olduğunu, son zamanlarda en iyi gazeteciler biliyor. Yazdığı beğenilmeyince, kulağından tutup demir parmaklıklar ardına atılıveriyorlar. Onlarcası hala orada, yüzlerce dava mahkemelerde…
Ya gazetelere saldıranlar? Hatırlarsınız, geçen yıl Hürriyet Gazetesi’nin Ankara’daki binasına saldıranlar hakkında dava açılmıştı, karar açıklandı: Bütün zanlılara beraat! Üstelik hepsi suçunu itiraf ettiği halde! “Evet, binaya saldırdık, taşladık, bariyerlerini kırdık, lambalarını ve levhalarını parçaladık” diyen zanlıların beraat etmesine karar verdi, “tarafsız ve bağımsız” yargı sistemimiz!
* * * * *
Cihangir’de bir plakçı dükkanına “Ramazanda içki içiliyor” diye saldırdılar, insanları yaraladılar. Yandaş basın, hep yaptığını yaparak, “çocuklu bir kadına laf atmışlardı” diye çocukların bile inanmayacağı bir yalanla saldırganları korumaya geçti. Çankaya’dan, saldırganların yaraladığı insanlar için değil, sadece dükkan sahibi için bir “üzüldüm valla” mesajı geldi. Çankaya onaylı yargımızın vereceği karar da, şimdiden belli olmuş oldu.
* * * * *
Cumhuriyet ve Atatürk’ten kurtulma çabası, en son kendini 10. Yıl Marşı’nın yasaklanmasında gösterdi. Bolu Milli Eğitim Müdürü, okullarda 10. Yıl Marşı’nın çalınmasını, “Artık 10. Yıl Marşı mı kaldı? 2023’te 100. Yıl Marşı’nı yazacağız” diyerek yasaklayınca; “marş bizimdir” diyenler sokağa döküldü. Yanıt, her zamanki gibi oldu: Biber gazı ve cop, 20 kişi hastanelik!
* * * * *
Yıllardır HES’lerin işgal zulmünü yaşayan Alakır’da yapılması planlanan Dereköy HES’e Çevre ve Şehircilik Bakanlığı izin verdi. Adı sizi yanıltmasın; çevreyi korumak gibi bir görevi olduğunu hiç düşünmeyenlerce yönetildiğinden, son yıllarda doğanın en büyük düşmanı bu bakanlık. Yandaş firmaların karının doğa ve insan hayatının öneminden daha önemli olduğu konusundaki kararlı tavrını hiç değiştirmeyen bakanlığın 1. Derece doğal sit alanı olan bölgede yapımına izin verdiği HES’lerin önündeki tek engel yargı. Onu da ‘takan’ yok! Danıştay, açık açık anlatmış: “1. Derece doğal sit niteliğinde olduğu yargı kararıyla sabit olan Alakır Çayı üzerinde HES projesinin yapılmasına olanak bulunmamaktadır.” Yargıyı yok sayan Ankara zihniyetini arkasına alan firma, Danıştay’ın kararının üzerinden bir ay geçmeden, makineleri güzelim vadiye sokup çalışmaya başladı bile! Karşı çıkanları biber gazının beklediğini söylemeye bile gerek yok.
* * * * *
Türk Dil Kurumu, zorbalığı, “gücüne güvenerek hükmü altında bulunanlara söz hakkı ve davranış özgürlüğü tanımama hali” olarak tanımlıyor. “Gücüne güvenenlerin” zorbalığı, artarak sürecek; Ankara, bunun bütün sinyallerini veriyor. Halkın isteklerini inatla yok sayma, karşı çıkanları “ezip geçme” kararlılığı; zulmü büyütecek. Ancak, giderek büyüyen öfkeye, köylü teyzelerden liseli öğrencilere kadar uzanan karşı çıkış ve direnişe bakılırsa, sadece vatandaşı değil, Ankara’yı da zor günler bekliyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: