Türkçe sözlükte “utanma, çekinme, tövbe, vazgeçme" gibi anlamlara gelen hayâ, bir ahlâk kavramı olarak kınanma endişesiyle kurallara aykırı davranmaktan kaçınma ve bunu sağlayan duygu demektir.
İslâm Müslümanlara hayâyı emretmiş ve onu İslam'ın en bariz ve onu diğer dinlerden ayıran en büyük faziletlerden kabul etmiştir. İşte bu nedenledir ki Resulullah (S.A.S.) şöyle buyurur:
“Her dinin (kendine mahsus) bir ahlâkı vardır, İslam'ın ahlâkı da hayâdır."
Ama nedense bizim toplumumuzda, edep-hayâ denince akla kadının namusu, kadının edebi, kadının giydiği kıyafet ve kadının davranışı geliyor.
Erkek kadına tecavüz etti, kadının edebi gitti. Kadın şiddete maruz kaldı, kocasından ayrıldı edepsiz dendi. Genç kız aile erkeklerinden şiddet ve taciz gördü, edebi yok dendi. Her şeyi kadına yapan erkek ama edepsiz olan kadın oldu.
Bunun mantığını anlamak mümkün değil!
Toplumda hayasız kadın yok mu? Tabi ki var...
Ama kadın toplumda, aile içinde eğitimi yetersiz, cinsiyet ayırımı ile karşı karşıya baskı ile yetiştiriliyor.
Oysa bir erkeğin en önemli duygusu, sahip olduğu hayâ olmalı...
Birey olarak bu duygu bizi erdemli, ahlâklı, haddini bilen, emeğe saygılı ve dürüst kılar. Bu nitelikteki bireylerin meydana getirdiği toplum aynı minval üzere bina olur.
Günümüzde bu kavramdan maalesef uzaklaşır olduk.
Üstelik yakın zamana kadar İslam’ın emrettiği gibi herkes namuslu ve edepli gibi davranıp her şeyi yapıyordu.
Antalya’da FETÖ’cü gibi davranarak nemalanan, kafalarını secdeden kaldırmayıp, katıldıkları davetlerde meyve suyu içen tanıdığım pek çok bürokrat, iş adamı vb olan erkeklerin şimdiki hâllerinden utanmamaları beni çok şaşırtıyor!
Hiç utanmıyorlar...
Şimdi hayâsızlık legal hâle geldi...
Ve bizler hayâsızlığın normalleştirilmesine şapka çıkarmamız için algı yönetimini okumuyoruz, okumak istemiyoruz.