Cumhurbaşkanı Erdoğan, emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) konusunda bu sistemden hiçbir şekilde vazgeçmeyeceklerini ifade ederken “İskandinav ülkeleri erken emeklilik uygulaması sonucu battılar” dedi.
Şaşırdım ve bu şaşkınlığım üzerine 2009 yılında gittiğim Stockholm gezimin notlarını incelemeye başladım.
Gezim sırasında sadece gözlemlerimi değil, çeşitli konularda İsveçli yurttaşların da görüşlerini ve ülkelerini nasıl gördüklerini konusunda da değerlendirmeler yaptım.
İsveç’te iki temel unsur kutsal olarak kabul edilmiş…
“Birisi insan, diğeri de çevre…”
Bu iki değer üzerinden oluşturulan sosyal demokrasi anlayışı, İsveç’te bir partinin programının uygulanmasından çok öte, devlet politikası olarak “bir sistem” biçiminde uygulanmasıdır.
Yani sosyal demokrasinin temel aldığı siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik ilkeleri hangi siyasi parti iktidarda olursa olsun sürdürmek zorunda oluşudur.
Kültür ülkesi
İsveç denildiğinde akla gelen ilk imaj, bu ülkede kültürel tüketimin çok yüksek oluşudur.
Her İsveçli aylık gelirinin yüzde 50 sine yakınını kültürel tüketime harcamaktadır.
Gecenin saat 23’ünde ve eksi 5 derecede, yüzlerce insanın sinemaya girmek için dakikalarca kuyrukta beklediği başka ülke bulamazsınız.
Bu manzara ile karşılaştığımızda rehberime sordum, “neyin kuyruğu bu?” diye.
“Sinemaya girmek için bekliyorlar” deyince içine düştüğüm şaşkınlığı bir düşünün.
Şaşkınlığımı gören rehberim kısa bir açıklama yaptı.
“İsveç’te bulunan kültür evleri, sizdeki kahvehaneler gibidir. Ancak sizler orada oyun oynarsınız bizde bu evlerde mutlaka bir kültürel faaliyet gösterilir. İsveçliler işten döndükten sonra akşam yemeğini yer dışarı çıkarlar. Bu çıkışlarında da mutlaka bir kültürel çalışma yaparlar. Dünyada en yüksek kültürel harcamaların yapıldığı ülke İsveç’tir.”
9 milyon nüfusu olan İsveç’te günlük çıkan gazetelerin toplam tirajının 4,5 milyon olduğunu söylersek sanırım bu konuda gerekli ipucunu vermiş olacağım.
İsveç’te kişinin gelişmişliğinin ölçüsü, eğitim ve kültürel harcamalarının miktarı ile ölçülüyor.
Milli gelir
Elbette bu şekilde donanımlarını geliştirmeye çalışan ülkenin insanlarının karnı tok, sırtı da pek olmalıydı.
Kendisi aynı zamanda iktisat mezunu olan Türk asıllı İsveç vatandaşı olan rehberime kişi başına düşen milli gelirin ne kadar olduğunu sordum, “ortalama 50 bin dolar” deyince işin sırrı belli oldu.
Ve bunun sırrını açıklamaya başladı.
“Doğal kaynakları ve endüstrisi çok güçlü bir ülkedir. Sadece Volvo ve Saab ile motorlu sanayinde dünya markasıdır. Bilişimde ve cep telefonu endüstrisinde öncü ülkedir. Ve en önemlisi de güçlü ve eğitimli bir insan kaynağı vardır…”
Hayatla ilgili hiçbir kaygılarının olmaması, sosyal güvence denilen sistemin hayatın her alanında eksiksiz uygulanmış olması, elbette insanları eğitim ve kültürel harcamalara yönlendirmektedir.
Sistemde “birey” esastır
İsveç’te uygulanan sistemin temeli “birey” esasına dayanıyor.
Aile ve evlilik kurumları bireyden sonra geliyor.
Bu nedenle her bireyin kendi özgürlüğünü, dilediği gibi yaşama hakkı var.
Hiç kimse, hatta ailesi bile bireyin tercih ettiği yaşama tarzına müdahale etmiyor.
Ailesi bireyin tercih ettiği tarza sadece yardım ediyor.
Bu nedenle İsveç nüfusunun yaklaşık yüzde 47 si yalınız yaşamayı tercih ediyor.
İsteyen evlendiği gibi, isteyen “beraber yaşıyor”, isteyende ayrı adreslerde beraber yaşamayı tercih ediyor.
“Birey özgürlüğünün üstünde hiçbir kutsal tanınmıyor.”
Yasalarda bunu korumaya ve geliştirmeye yönelik hazırlanıyor.
Sistem şöyle işliyor: birey “kendi hayatıyla ilgili projeyi” kendisi hazırlıyor ve bunu ilgili kuruma sunuyor.
Devletin ve ailenin buna karşıma hakkı yok.
Devlet sadece bu projeyi finanse ediyor, asla ve asla içeriğine müdahale etmiyor.
Tabiri caizse “garson devlet” modeli uygulanıyor.
Bu nedenle ailelerde çocuk sayısının kısıtlanması diye bir uygulama yok.
Ortalama her İsveçli ailenin en az 5-6 çocuğu var.
Yabancılar
İsveç’in nüfusu 9 milyon.
Bu nüfusun yaklaşık yüzde 15 i yabancılardan meydana geliyor.
Dünyanın hemen her ülkesinden insana rastlamak mümkün.
Bu yabancı sayısı içinde en kalabalık olanı Türkler.
Yaklaşık 100 bin Türk yaşıyor İsveç’te.
Ve İsveç vatandaşı olan her yabancı kökenli insan, İsveçlilerin sahip oldukları haklardan sonuna kadar yararlanıyor.
İsveçlilerde yabancı düşmanlığı yok denecek kadar az.
Gerçi son zamanlarda Sosyal Demokrat Partinin zayıflaması ile aşırı sağ partiler güçlenmişler ama “İsveç anayasasına göre ırkçı temele dayanan parti kurmak yasak” olduğundan fazlaca da kaygılanmıyorlar.
İsveç’te en ağır suç “ırkçı söylem ve bu söyleme göre eylemde bulunmak.”
Eğitim
İsveç’te bireye yönelik ilk ve en önemli uygulama “eğitim hakkı” ile başlıyor.
Bu ülkede 1 yaşından başlayarak üniversite sonuna kadar bireyi eğiten kurumlar var.
“Her çocuk bu kurumlardan hiçbir para ödemeden yararlanma hakkına sahip.”
Bireylerin eğitim giderlerini devlet karşılıyor.
Üç çeşit eğitim kurumu var.
Birisi devlet okulları, diğeri özel okullar, bir diğeri de belediye okulları.
Çocuk bu kurumlardan istediğini seçme hakkına sahip.
Ve hangi okulu seçerse “devletin o çocuğun eğitimi için ayırdığı para da o okula gönderiliyor.”
Devlet asla çocuğa şu okula git diye bir yönlendirmede bulunamıyor. Bu nedenle “eğitimde çocuk müşteri değil, ev sahibi” niteliğinde kabul ediliyor.
Üniversite sınavsız ve parasız. Her İsveç vatandaşının istediği süre kadar eğitim alma hakkı var.
Sağlık
Eğitim alanında oldu gibi sağlıkta da her İsveçli büyük bir güvenceye sahip.
“Her türlü sağlık giderleri de tıpkı eğitimde olduğu gibi kişiden katkı payı adı altında tek kuruş almadan tümüyle devlet tarafından karşılıksız olarak karşılanıyor.”
Her hangi bir hastalık anında ister devlet hastanesine, ister özel hastaneye gidebiliyor. Hastalığının teşhis ve tedavisindeki her kuruş gideri devlet karşılıksız olarak veriyor.
Kişi hangi tedaviyi hangi ilaçla alacaksa onu uyguluyor.
Herhangi bir kısıtlama söz konusu bile değil.
Çünkü yukarda da belirttiğim gibi “İsveç’te insan, en temel kutsal olarak kabul edildiğinden, insana dair her şeyde olduğu gibi sağlıklı yaşama ve yaşatma hakkı da kutsal olarak kabul edilmiştir.”
İnsanın eğitimi gibi sağlığı üzerinden de para kazanmak gibi bir anlayış İsveçliler tarafından ilkel ve çağdışı olarak kabul edilmektedir.