Bizim bazı Erdoğan karşıtı muhalifler ve bazı solumsu tipler, ABD Başkanlığını Biden’in kazanmasından sonra sosyal medyada “zafer” çığlıkları attılar.
“Tamam, Erdoğan artık gidici…”
“Biden, muhalefeti destekleyeceğini açıklamıştı…”
“Dünyada gerilim azalacak…”
Falan, falan, filan…
Devletin ne olduğunu, ABD’yi hangi güç dengelerinin yönettiğini bilmeyen bu saftirikler Biden’in Başkan olması ile Türkiye’de ve dünyada bahar ikliminin eseceğini sanıyorlar…
Elbette Trump gibi faşist, ırkçı, kural tanımayan birinin dünya için “tehlikeli” olan ABD’nin başında olması, ABD’yi daha tehlikeli hale getirmiştir.
Bu anlamda Biden’in seçimi alması siyaseten değilse de iyi niyet açısından olumludur.
Ama bu zafer nidaları atılmasını gerektirecek bir değişim değildir.
Önce ABD’de siyasi hayatta yer alan Cumhuriyetçi ve Demokrat Partilerin kimin ve nelerin temsilcisi olduğunu anlamaya çalışalım.
Yapılan ABD Başkanlık seçimi, ABD’yi yönetmekten daha çok “küresel sermayelerden hangi grupların nüfuz ve etki alanlarını artırma, bu gruplara sermaye aktarımının diğer sermaye gruplarına göre daha fazla olmasını sağlamaya yönelik bir seçimdir.”
Kabaca ayrıştıracak olursak; Cumhuriyetçi Parti, “savaş ve petrol endüstrisi” sermaye gruplarını temsil eder, iktidarında bu sermaye gruplarını dünyadaki nüfuz alanlarını ve sermaye aktarımını sağlamaya çalışır.
Gerilim ve çatışmalardan yana olduklarından geleneksel olarak ABD’nin en gerici ve ırkçı beyaz Amerikalıları temsil eder.
Gerek Vietnam Savaşının sürdürülmesinde, gerekse dünyada yaşanan askeri darbelerin olduğu dönemlerde ABD’nin başında hep Cumhuriyetçi bir başkan vardır.
Demokrat Parti ise geleneksel olarak bilişim ve üretim sanayinin küresel sermayesini temsil eder.
Bu temsil ettikleri sermaye grupları dünya üzerinde genel anlamda çatışmalardan ve gerilimlerden uzak olundukça etki ve nüfuz alanlarını geliştireceklerinden kısmen barışçı bir politikaları vardır.
Bu nedenle daha fazla hukuk ve daha fazla kurumsal işleyişlerden yanadırlar.
Clinton ve Obama dönemleri ile baba ve oğul Bush dönemleri karşılaştırılacak olursak bu dediklerimiz daha rahat anlaşılabilir.
Ancak, kabaca ayrıştırdığımız bu sermaye grupların kendi aralarında amansız bir rekabet ve amansız bir mücadele olsa da hiçbir zaman değiştiremeyecekleri ABD derin devletini oluşturan Pentagon, CIA, NCBS gibi servislerin hazırladığı “dünya için stratejik planlama” denilen emperyalist hedeflerinden asla uzaklaşamazlar.
Değişik bir ifadeyle; ABD derin devletinin Türkiye için onlarca yıl öncelerinden hazırladığı bir stratejik planı vardır ve hangi partinin başkanı seçilirse seçilsin bu hedeflerden vazgeçmezler, uygulamaktan bir an bile tereddüt etmezler.
Sadece dünya konjonktürünün gerektiği zamanlarda bu hedeflerin yöntemlerinde revziyona giderler.
Yani, Biden döneminde bu hedeflerin gerçekleşmesi için Trump gibi hoyrat ve nobran bir üslupla değil, daha incelikle, daha barışçı gibi ve daha diplomatça bir yöntem izlenecektir.
Bu üslup asla bizleri yanıltmasın, sonuçta karşımızda olan ABD emperyalizm