Muhtemel büyükşehir adayları
Antalya’da yerel yönetimlerin seçimi hiçbir zaman genel seçimler gibi olmamıştır.
Gerçekten kent insanı yerelde kendisini yönetecek olanlarla ilgili olarak mümkün olduğu kadar siyasi zırhlarından sıyrılarak değerlendirme yapmaktadır.
Hiç kuşkusuz yerel yöneticilerin belirlenmesinde ve seçilmesinde iş dünyasının örgütlenmelerinin etkisi oldukça büyüktür.
“Çünkü küresel sermayenin baskın olduğu günümüzde siyaseti ve yerel yöneticileri belirleyen emek dünyası değil, iş dünyasıdır.”
Bu bağlamda baktığımızda ATSO seçimleri, önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde en etkili unsur olacaktır.
Sadece ATSO değil elbette, AESOB, ATB, OSB gibi sanayici, esnaf ve çiftçi kuruluşları da ATSO kadar etkilidir seçim sonuçları üzerinde.
AK Parti kanadı
Yerel seçimlere bir yıl kala gerek bu kuruluşların seçimlerinde gerek siyasi, gerekse de iş dünyasının mahfillerinde özellikle “Büyükşehire Başkanın kim olacağı” tartışmaları ve değerlendirmeleri hız kazanmış durumda.
İş adamları mahfillerinde parti isminden daha ziyade “isimler üzerinde” konuşmalar yapılıyor şu aralar.
AK Parti kanadında üzerinde en çok durulan isim “Menderes Türel.”
Ancak bir kısım iş adamları Türel’in hem yorulduğunu, hem de yıprandığını bu nedenle kent insanı üzerinde yeni bir heyecan dalgası yaratamayacağı görüşünde.
Bu grupta AK Partili aday olarak daha çok zikredilen isim “Mustafa Köse…”
Köse isminin doğru isim olduğunu ifade edenler, AK Partili yönetim kadroları arasında alttan alta bunun çalışmasını yürütmekteler.
Yine bu mahfillerden aldığım bilgiye göre; “Bakan Sayın Çavuşoğlu’nun da Mustafa Köse ismi üzerinde desteğinin olduğunu,” Erdoğan ve AK Parti Genel Merkezi’nde Mustafa Köse ismini öne çıkardığını, destek verdiğini söylüyorlar.
Bu durum gerçekleşirse Türel’in ne yapacağı, Köse’nin Türel destekçilerinin desteğini alıp, alamayacağı önemli bir sorudur.
Çünkü 2 dönem Başkanlık yapan Türel’in “Türelci bir taban” oluşturduğu bu nedenle “Türel’den başkasına oy vermem” diyenlerin ikna edilmeleri Köse’yi çok zorlayacak gibi…
Köse’nin adaylığı durumunda CHP ile aralarındaki 110 bin oy farkını koruyup koruyamayacağı, MHP’li müttefikleri ile sorun yaşayıp yaşamayacağı, özellikle AK Partili Kürt seçmenlerin desteğini alıp alamayacağı, ilçelerde başkan adayları hakkında hangi tasarruflarda bulunacağı gibi soruları ise henüz cevabın bulamamış durumda.
Bana göre de Köse’nin başarılı olup olamayacağı bu soruların cevabına bağlı gibi duruyor.
CHP kanadı
İş dünyasının mahfillerinde AK Parti kanadı ile ilgili değerlendirmeler bu şekilde yürütülürken CHP’li adayların da üzerinde sıkı bir değerlendirme yapılıyor.
İş adamlarının büyük bir çoğunluğunda bu dönem için Büyükşehir seçimini CHP’li bir adayın alacağı yönünde kanaat var.
Bu mahfillerde 3 CHP’li adayın ismi geçiyor.
“Bunlar Genel Başkan Yardımcısı Çetin Osman Budak, Konyaaltı Belediye Başkanı Muhittin Böcek ve Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal…”
Yapılan değerlendirmelerde “bu adaylardan hangisi olursa olsun seçimi alabilecek potansiyelinin” olduğu en temel vurgu olarak öne çıkıyor.
Tabi her birinin gönlünde ayrı ayrı isimler var.
Kimileri Budak’ı daha şanslı görürlerken, kimileri de Uysal ve Böcek’in daha şanslı olacağını çeşitli argümanlarla ileri sürüyorlar.
(isminin açıklanmasını istemeyen) Hem OSB de, hem de DÖSİAD ve ANSİAD’da etkili olan bir iş adamın yaptığı değerlendirme bana oldukça ilginç geldi.
Şöyle diyor;
“Her üç adayında hem avantajları hem de dezavantajları var.
Çetin Budak, iki dönem ATSO Başkanlığı yaptığı için iş dünyası tarafından iyi tanınan ve bu çevrenin desteğini alabilecek bir aday. Bu onun avantajlı yanı ancak son kongrede taraf olduğu için parti içerisinde kendisine muhalifler yaratması dezavantajı olmuştur.
Ümit Uysal, örgütte büyüdüğü için parti tabanı tarafından çok iyi tanınan ve güvenilen bir aday bu onun en önemli avantajı. Bir diğer avantajı ise oldukça başarılı sayılabilecek bir Başkanlık dönemi geçirdi. Ancak, sürekli parti içinde taraf olduğu için bir grup tarafından tartışılmaktadır, bu da onun dezavantajı. Bir diğer dezavantajı Çetin Budak kadar iş dünyası tarafından tanınmamasıdır.
Muhittin Böcek konusuna gelirsek.
Böcek’in avantajlı yanları; 4 dönem içerisinde tarafsız ve sağ seçmenleri rahatsız edecek köşeli bir siyasi duruşunun olmaması nedeniyle CHP’li olmayan seçmenlerde sempati yaratması, özellikle batı ilçelerindeki kırsal seçmenler tarafından kabul görüyor olmasıdır.
İş dünyası tarafından yeterince kabul görmemesi, parti içerisinde bir kesimin kendisine karşı oluşu ise dezavantajlarıdır.”
Kent gündemini ve muhtemel adayları böylesine ayrıntılı değerlendirebilecek kadar yakından gözlemleyen bir iş adamının olması beni şaşırtmadı dersem yalan olur.
Hele son değerlendirmesi daha da çarpıcıydı.
“Bu adayların avantajlı yanlarını kendisinde toplayabilen CHP’li bir adayın olması elbette en güzeli olurdu ama yoksa böyle birisi o zaman bu isimlerden hangisi aday gösterilirse diğerleri avantajlarını onun lehine kullanırlarsa CHP’den bu seçimi kimse alamaz. Bu nedenle aralarındaki dezavantajları bir yana koyup avantajlı yanlarını bir araya getirmelidirler. Kısacası birlik ve beraberliği sağlayacak duruşlarının olması gerekir.”
İş dünyasında etkili olabilecek bu değerlendirmeleri CHP’nin çok dikkate alması, adayın kim olduğuna bakılmaksızın tartışmadan, onun dezavantajlı yanlarını öne çıkararak yıpratmadan arkasında durmaları yerel seçimler için en büyük gücü yaratacaktır.
+++++++++++
Türel benimle görüşmezmiş
30 haftadır “HAFTANIN PANORAMASINI” hazırlıyorum…
Yerel, bölgesel ve ulusal birçok sorunu irdeledim, sorguladım, yetkililerden cevap vermelerini istedim.
Bu irdeleme ve sorgulamalarım ulusal da AK Parti’ye, yerelde de Büyükşehir Belediye Başkanı Türel’e ağırlıklı olarak yöneldi.
Çünkü ülkeyi AK Parti, Antalya’yı da Başkan Türel yönetiyor.
Yani iktidardalar, kararları onlar alıyor ve icraatı onlar yürütüyor.
Şimdiye dek sadece SUR YAPI tarafından inşa edilen Kepezaltı ve Santral Mahallelerindeki kentsel dönüşümle ilgili olarak sorularıma cevap gönderildi.
Bunu yadırgamıyorum zaten.
Verilecek cevabı olmayanların tek yöntemi vardır; “sus ve bekle…”
Ama ben susmam ve cevap verilsin verilmesin kamuoyu adına yanlış ve sakat kararları, icraatları hem eleştirmeye hem de sorgulamaya devam edeceğim.
Başkan Türel, bir toplantıda gazeteci arkadaşlarıma hitaben “Ben, Mehmet Talay hariç bütün gazetecilerle görüşürüm” demiş.
Aklıma 2015 yılında Başkan Türel’in Antalya’nın batısı, doğusu ve kuzeyine düzenlediği ikisi konaklamalı olan “gazetecilere icraat ve yatırımlarını tanıtma gezileri” geldi.
Bu gezilerde otobüsün en arkasında “İdris Özyol” ile birlikte oturmuştuk.
Hem Alanya, hem Kaş, hem de Elmalı dönüşlerinde Başkan Türel, kendisiyle konuşmak için can atan gazetecileri(!) es geçerek yanımıza gelip 2,5 saat boyunca sadece ben ve Özyol ile siyasi sohbet etmiş, can sıkıcı sorularımıza açık yüreklilikle cevap vermişti.
Hatta Elmalı dönüşünde bizimle yapılan siyasi sohbetlere “Bakan Sayın Çavuşoğlu, Antalya Valisi ve Milletvekili Sayın Gökçen Enç’de” iştirak etmişler ve gezi sonunda Sayın Başkan sohbetlerimizden dolayı bizlere teşekkür etmişti.
O günlerden bugüne geçen zaman içinde ne değişti bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa o da “benim o günlerde de şimdi de aynı Mehmet Talay” olduğumdur.
O günlerde de kendisini eleştirirdim şimdi de eleştiriyorum.
Bu eleştirilerimde hiçbir zaman sınırı aşmadım, saldırgan olmadım, hakaret eden, incitici bir söz ve kelime kullanmadım.
Seviyemi hep korudum.
Lakin aynı şeyi Başkan Türel için söylemek mümkün değildir.
Benim eleştirilerime ya da kendisine dönük yazılarıma hep hakaret edici sözlerle saldırma yolunu tercih etti.
Benimle görüşmezmiş…
Olabilir…
Fakat benim görüşürüm, görüşmem deme lüksüm yok çünkü gazeteciyim ben…
Ama açık söyleyeyim; Başkan Türel’le görüşmeye çok hevesli değilim…
Ben gazeteciliğimi yaparım.
Doğruya doğru, yanlışa yanlış derim…
Nitekim kente ve halkın çıkarlarına uygun düşen her projesini destekledim.
“Örneğin 100. Yıl Stat Projesi, tarımsal sulama için kurulan güneş panelleri, hobi bahçeleri, dezavantajlı insanlara yönelik sosyal yardımları, Özel İdare ve Vakıfların binalarını yıkması yerine park yapılması konularında destekleyici yazıları yazdım.”
Lakin bu kente ve halkına zarar vereceğine inandığım, yandaşlarına rant sağlayacağına yönelik algıların olacağını gördüğüm “Boğaçayı, Kruvaziyer Limanı, Konyaaltı Plaj düzenlemesi, Kent Parkı, Tünektepe” projeleri gibi olanlarını da eleştirdim…
Demem o ki; Türel’in görüşüp görüşmemesi derdim değil, sadece kamuoyu adına sorduğum sorulara kamuoyunun seçtiği bir kişi olarak cevap versin, yeter…
***
***
Katranı kaynatsan da olmaz şeker
Demini almış bir insan kelimelerle sanat yapar.
Mevlana’nın dediği gibi: “hamdım, piştim, yandım” sıralamasında yananlar; zaten o yangında tüm kirlerinden arınıp yeterince demlendikleri için her kelamları, yol aydınlatan bir projektör gibidir.
Bu türden insanlara Anadolu’da “kâmil insan” derler
Ancak ben şimdi “demini almamış,” ne yaparsanız yapın “kemale eremeyecek” ve her daim “çiğ” kalacaklardan söz edeceğim
Ki, bu “çiğler”, kaç yaşına gelirse gelsinler “yaş odun” gibidirler.
Yakmak istediğinizde o kadar is, pas çıkarırlar ki, üzerinde hiçbir şey pişmez.
Demini almamış bir çay gibi mideniz bulanır.
İşte bu tip insanların “cinlikleri” aklının önündedir.
Her sözleri susturucu takılmış silahtan çıkan izli mermi gibidir.
Bu izleri sürerseniz yedikleri her haltı hemen bulursunuz.
Çünkü en büyük meyilleri yeşil renkli benjaminleredir.
Çevrelerine “suret-i haktan” imajı vermeye özen gösterirler.
Çok fazla konuşmazlar.
“Ağır olda molla desinler” çizgisinde, suskunluklarını bir “hikmet” olarak yutturmaya çalışırlar.
Konuştukları zaman kelimelerle sanat yapayım derken yaptıkları kakafoni ile fosseptikten beter koku saçarlar
Zeki ve “demini almış” insan olmadıklarından gülümsemeleri bile alıkçadır.
Bu tiplerde demsiz çayların otumsu kokusu vardır.
Kuyumcu dükkânlarında imitasyon, sanat galerilerinde kopya resimdirler.
Asla “asıl” olamazlar.
Derinlikleri olmadığından istediğiniz kadar çabalayın “demlenmezler.”
Bu tipleri anlatmak için güzel bir Anadolu deyişi vardır.
“Katranı ne kadar kaynatsan olmaz şeker,
cinsini öptüğüm, cinsine çeker.”
Ziya Paşa’nın iki beytiyle bu faslı kapatayım.
“İkbâl için ahbâbı siâyet yeni çıktı
Bilmez idik evvel bu dirâyet yeni çıktı
Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadâkat modalandı
Nâmus tamam oldu hamiyyet yeni çıktı “
Ziya Paşa diyor ki, yükselmek, iyi bir mevkie gelmek için şaklabanlık yeni çıktı, önceleri bu beceriksizlere yüz vermezdik, bu da yeni çıktı.
Hırsızlık çoğaldıkça sadakat sözü vermek moda haline geldi, namusu bitirdik, hamiyet yeni çıktı.
Ne diyeyim! Ziya Paşa’dan daha iyisini kim söyler ki?